Kuzey Kıbrıs’ta yıllık eğitim süresi en fazla 170 gündür...
Okullar öğleye kadar açık olduğu için 170’in yarısını hesapladığınızda 85 gün eder...
Bir yılda sadece 85 gün eğitim veriliyor...
Böylesi bir eğitim sistemi dünyanın hiçbir yerinde yoktur...
Avrupa Birliği ülkelerinde eğitim tam gün olduğu halde, mesai bitiminden sonra ‘özel katkı’ isteyen öğrencilere, ilgili dersin öğretmenleri tarafından ders verilmesi mecburidir...
Ne var ki; sabah, akşam, Kıbrıs sorununun çözümünden ve ‘Avrupalı yaşamdan’ söz edenler; KKTC’deki okullarda Avrupa’daki uygulamanın tam tersini yapıyorlar...
En ufak bir uyuşmazlık konusunda, önceden haber vermeksizin greve giderler...
Derslerin iptal olması, çocukların eğitimsiz kalması umurlarında bile değil...
Maaşlarını bir gün geciktirseniz, Türkiye’ye saldırırlar...
“İşgalci suçlaması’ yaparlar...
Halbuki; Kıbrıs’ın kuzeyi askerlerin değil, bazı sendikaların işgali altındadır...
Okula gitmeden ‘anayasal hak’ diyerek maaş alan sendikacıların yıllardır değişmeyen bu tavırlarının baş sorumlusu ise siyasilerdir...
“Aman bana dokunmasın” zihniyetiyle hareket ettikleri için, demokrasinin katledilmesine, çocuklarımızın eğitimsiz kalmalarına göz yumdular...
Bunun bir neticesi olarak eğitimdeki başarısızlık her geçen gün daha da artıyor...
Başarısızlığın artması, gençlerin ‘olası bir çözümden sonra’ işsiz ve parasız kalması demektir...
Üniversite mezunu gençlerin çok büyük bir kısmının, olası bir çözümden sonra marketlerde raf düzenleyicisi olarak istihdam edilmelerini görürsek “Aman Allahım” deme hakkımız olmayacak...
Bu kaçıncı skandal
Lefkoşa’n ın bir zamanlar en gözde ilk okullarından biri olan Şehit Ertuğrul’da, yaz tatili öncesinde kamuoyunu rahatsız eden bir grev vardı...
Bazı öğretmenler, sendika ile anlaşarak bu okulun müdürüne posta koymuşlardı...
“Ya müdür gider, ya da derslere girmeyiz” diyorlardı...
Müdür gitmedi...
Gitmeyince, tatil sonrasında yeni ders yılının başladığı ilk günde bu 14 öğretmen yine okula gitmedi...
Öğrenciler, ilk gün heyecanını yaşayamadı...
Veliler öfke içinde bakanlığa yürüdü...
Tam bir rezalet...
İnsanlık açısından utanç verici bir durum...
Bunun adına ne hak arama denir, ne de demokrasi...
Bunun adı devlete meydan okumadır...
Bunun adı, başka insanların hak ve özgürlüklerini, tehdit ve şantaj yoluyla yok etme girişimidir...
Bunun adı; siyasi iflasın resmen ilan edilmesidir...
Peki kim önlem alacak?
Öğrencilerin yıkılan hayalleri...
Velilerin öfkesi ve üzüntüsü...
Sendikanın ve bakanlığın iddiaları...
Uzaktan bakınca, ortaya çıkan bir traji komik durum vardır...
Yılda sadece 85 günlük mesai ile kamu görevi yapan ve devletten maaş çekenler...
‘Öğretmenlik’ mesleğinin inceliklerini unutup, şahsi ihtirasları ön plana çıkaranlar...
Ve bunların karşısında sesi çıkaramayan, önlem alamayan bir siyasi yapı...
Küçük bir ülke gerçekten inanılmaz bir çöküşe sürüklendi...
Çökmeyen kurum kalmadı...
İnsanlar umutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklendi...
“Demokrasi, hak ve özgürlükler” adı altında devletin temeline dinamit yerleştirilmesi karşısında tedirgin olan insan sayısı çok fazladır...
Ama bu kesimde bir korku, bir suskunluk vardır...
Ne var ki; bu korku ve bu suskunluğun sonucunun felaket olacağını herkesin bilmesi gerekiyor...
Bizden uyarması...
burak şöföroğlu 10 Yıl Önce
çocuklarımızın eğitim hakkını savunduğunuz için teşekkürler...