Bugün bayram...
Ülkemizde çok sayıda turist ağırlıyoruz...
Ne var ki; böylesi bir günde dahi turizmde yaşanan sorunları, yatırımcıların önündeki engelleri, çevre konusundaki tahribatları ele almak yerine; Kıbrıs sorunu üzerinde durmak zorunda kalıyoruz...
Özellikle içinde bulunduğumuz Temmuz ayı, Kıbrıs sorununun geleceği açısından çok önemlidir...
Rum tarafı ‘Toprak ve Mülkiyet’ konusunu bu ay içinde sonuçlandırmak istiyor...
Kıbrıs sorununun çözümünde en büyük zorluğun ‘Mülkiyet konusu’ olduğunu herkes kabul ediyor...
Rumlar; olası bir çözüm durumunda önceliğin mülk sahibine verilmesini şart koşuyor...
Diyelim ki; iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon kurduk...
Türkler kuzeyde, Rumlar güneyde yaşayacak...
Ama kuzeyde Rumlara ait mülkler daha fazla...
Onların istediği bir çözümü kabul etmemiz ve kuzeyde mülkü olan Rumların geri dönmesi halinde ‘iki bölgelilik’ bir anda ortadan kalkmış olacak...
Biz; bu gerçeği hem Rumlara, hem de dünyaya anlatmakta zorlanıyoruz...
Onlar ise konuya insancıl açıdan yaklaşıp, dünya kamuoyunu kandırmaya devam ediyorlar...
İsteyen Kıbrıslı Türklerin de güneydeki mülküne dönebileceğini belirtiyorlar...
Halbuki güneydeki Türk mülklerinin büyük bir kısmı yok edildi...
Arazilerin çoğunluğu, 1970’li yılların maliyet hesaplamasıyla ‘Tanınmış Kıbrıs Cumhuriyeti’
tarafından ‘çerez parasına’ istimlak edildi...
Yeni yollar, köprüler, barajlar, askeri kamplar, mezarlıklar, okullar, hatta hava alanları Türk arazileri üzerinde inşa edildi...
“Girne’deki mülkü bırak, Limasol’daki malını geri al” dedikleri anda, binlerce insanın sadece ‘hava alacağını’ unutmayalım...
1970’li yılların hesaplamasıyla deniz kenarında bir dönümlük araziye ayırdıkları para belki 5 bin Euro’dur...
Bugünkü gerçek değeri ise bir milyon Euro...
Kıbrıslı Türk 5 bin Euro’yu alıp kendine yeni bir hayat kurabilir mi?..
Kendi kendimizi aldatmayalım...
Bu para ile ancak Londra’ya uçak bileti alır ve göç etmek zorunda kalır...
Türk tarafı uyanmalı
Rum tarafı, 1974’ten beri mülkiyet konusunda çok başarılı bir propaganda kampanyası yürütürken, Türk tarafı ‘haklılığını’ kanıtlayamaz duruma geldi...
Bugün oldu, siyasilerin ve sivil toplum örgütlerinin gündeminde, Kıbrıs meselesi ve Kıbrıslı Türklerin haklarını korumaya yönelik bir eylem planı yok...
En ufak bir meselede, kendi insanına karşı en acımasız eleştirileri yapabilenler; uluslararası bir haksızlık karşısında seslerini yükseltemiyorlar!..
Halbuki; Kıbrıs meselesinde sonuna kadar haklı olan taraf Kıbrıslı Türklerdir...
Toprak ve mülkiyet konusu tartışılırken, 1963-1974 yıllarında bizlere yaşatılanlar da masaya konmalıdır...
Silah zoruyla terk edilen köylerdeki mülklerimizi yok ettiler...
Binlerce insanımızı evlerinden gönderip, göçmen hayatı yaşattılar...
Bunların bir bedeli yok mudur?..
Kıbrıs meselesinin 20 Temmuz 1974’te başladığını iddia edenlere her fırsatta şunu sormalıyız:
“Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri neden 1964’ten beri Kıbrıs’ta bulunuyor?..”
Buna bir yanıt versinler...
Ondan sonra tüm sorunları daha rahat konuşabiliriz...
Evet; kalıcı bir çözüm istiyoruz...
Özellikle doğal gaz meselesinden sonra Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs-İsrail ve Mısır arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini kabul ediyoruz...
Ama diğer yandan ‘Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan’ da olmak istemiyoruz...
Kıbrıslı Türklerin güvenlik altında yaşaması ve Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlük haklarının korunması her şeyden daha önemlidir...
Herkese hayırlı bayramlar...
Bekir elmazoglu 9 Yıl Önce
Her gece kulubu...Beting ofis ve kumarkane kerhanelere...her giriş çıkışta..2 dolar alınsaydı...şimdiye...rum kardeşlerimize olan....fazlalık toprağın bedelini ödemiştir.....coooook asilmalik yönetici var bu diyarda