Ekonomik bozulma ile birlikte demokratik hukuk devleti ilkeleri de alabildiğine zedeleniyor. Hâlbuki ekonomik krizin aşılması, demokratik hukuk devleti temelinde oluşacak toplumsal dayanışma ile olur. Aksine ekonomik kriz derinleştikçe, kutuplaşma, gerilim artıyor. Her günde bir yenisi ekleniyor.
Türkiye’ye girişi engellenen Sayın Ali Bizden ve Sayın Ahmet Cavit An meselesi, bu kırılmaya yeni bir örnektir. Toplumun çok büyük bir kısmı bunu içine sindiremedi ve eleştiri getirdi. Bir liste olduğu ve Türkiye’nin güvenliği ile bağlantılı olduğu iddiası ile yapılan söz konusu uygulamanın, gerekçesine kimse inanmadı. Ayrıca herkes bu listeyi kim, nasıl hazırladı? Hangi iddialarla bu yapıldı? Neden KKTC makamlarının ve yurttaşlarının bundan haberi yok? Daha yığınla soru, endişe. Türkiye KKTC ilişkilerine dönük yeni ciddi bir sorun daha. Üstelik bu uygulama bir başka endişeyi de besliyor. Bir hayli insanımız, aynı zamanda çifte vatandaşlık da taşıyor. Peki bu tutum, yani “Güvenlik” sözü ile insanların Türkiye’ye girişine engel olmak; aynı zamanda Türkiye’de yaşanılan siyasi tartışma ve sorunlarla ilgili olarak sosyal medyada görüş beyan eden veya tutum takınan insanlara dönük olarak, daha başka fevri tedbirleri de gündeme getirecek mi? Yani bu, “pire ısırdı, çık yukarı” gibi mi olacak? Hal böyle olunca elbette herkes bir değerlendirme bekler. Hele Meclis’te birinci parti ve hükümetin de büyük ortağı olan UBP’nin yönetim kademelerinin tutumu önem kazanır. Bu durum üzerine, UBP Genel Sekreteri Sayın Oğuzhan Hasipoğlu, bu olayla ilgili bir açıklama yaptı. “Bu UBP’nin meselesi değildir” dedi. Merkez Sağ partinin en yetkili makamı önemli bir sorunda kendisini ilgili saymadı.
Bu demeç ise, Türkiye’nin iki önemli siyaset insanının sözlerini hatırlamama yol açtı.
Biri Rahmetli Sayın Süleyman Demirel’in sözü. “Fırat kıyısında çobanın iki koyunundan biri kaybolsa, bundan bu ülkenin Başbakanı sorumludur.”
Diğeri ise, Başbakanlık döneminde; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesidir. “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı koyun, bu ülkenin Başbakanı olarak benim mesuliyetim altındadır…”
Her ikisi de siyasetteki sorumluluğu vurgulayan önemli ifadelerdir. Şimdi bu ifadelere bakın, birde Meclis’te ve hükümette temsil edilen birinci partinin Genel Sekreterinin sözüne bakın. Kendisine, demokrasisine ve yurttaşlarına karşı sorumluluğu olan partinin Genel Sekreteri, böyle önemli bir konuda; “UBP’nin sorumluluğu yoktur” diyor. Göz göre göre Anayasayı çiğnemek pervasızlığı yapmak; yurttaşa ve demokrasiye karşı sorumsuzluk içine girmek sonucunu getirir. Bunun ulaştığı boyutta, Sayın Hasipoğlu’nun verdiği demeçte olduğu gibi makamı korumak için yurttaşına ve memleketine dönük, sorumsuzluk ilan etmeye kadar işi ilerletir.
Merkez Sağın iki değerli liderinin, yurttaşına dönük sorumluluk duygusunu vurgulayan sözleri. Öte taraftan Kıbrıs Türk Merkez Sağının partisinin önemli yetkilisinin, “bizim mesuliyetimiz yoktur” ifadesi. Hangisi kendi toplumuna dönük sorumluluk duygusunun besleyicisidir? Ne acıdır ki Kuzey Kıbrıs’ın Merkez Sağ Partisi, kendi toplumuna dönük mesuliyet duygusunun besleyicisi olamıyor. Bu nedenle, makam ve erk için kendi iç dinamiklerinden yaratıcılıkla destek aramak yerine, dıştan aktarma kaynaklar ve ağırlıkla buralarda tutunma yoluna giriyor.
Kendinde ve toplumda, mesuliyet duygusu ile yurda, topluma ve değerlere bağlılığı besleyemiyor.
Erdoğan, Demirel ve Hasipoğlu
Paylaş
Turkish power 3 Yıl Önce
Siz bunlara kafayi yormayınız bakın sahilde keyfinize sayın reis başbuğ tatar üçlüsü halleder her şeyi no problem
Hilmi yavuz 3 Yıl Önce
Sicaklar basti. uykuya devam..Arab corbasina kepceler daliveriyor bu aclik zamaninda
Turkish power 3 Yıl Önce
Girseler ne faydaları olacak otursunlar oturdukları yerde palikaryayla uzo yuvarlayıp sirtakiye devam
Öz 3 Yıl Önce
Tatar-Saner= Melih Bulu CTP-TDP= Boğaziçi üniversitesi