Diyalog Gazetesi
2015-10-07 08:56:01

Elbette başaracaksınız!

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 07 Ekim 2015, 08:56

Kıbrıs’ın bir tarafında, yani güneyde, iki büyük parti ‘Anavatana bağlılık ve yardım’ konusunda yarışıyor...
Birisi, EOKA kökenli Demokratik Birlik Partisi (DİSİ)...
Diğeri Komünist AKEL...
AKEL; özellikle ekonomik konularda Yunanistan’a yeterince destek çıkılmadığını iddia ederek, iktidardaki DİSİ’yi eleştiriyor...
DİSİ Başkanı Neofitu ise, AKEL’in bu ilginç çıkışını “Helen Ruhlular Kulübüne Hoş Geldiniz” sözleriyle değerlendiriyor...
“Bunca zaman Helen Ruhluların üyesi olan DİSİ’ye siz mi akıl vereceksiniz?” demeye getiriyor...
Çok kez vurguladığımız bir gerçeği yeniden tekrarlamanın zorunlu olduğunu düşünüyoruz...
Yunanistan, Kıbrıslı Rumların Anavatanıdır...
Ve 15 Temmuz 1974’te adada askeri darbeyi başlatandır...
Darbe sırasında çok sayıda Kıbrıslı Rum öldürüldü...
Dönemin Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios adayı terk etmek zorunda kaldı...
Aynı Yunanistan, bundan 3 yıl önce, Kıbrıslı Rumların Atina bankalarındaki mevduatlarını yok etti...
Birikimler yok olunca büyük iflaslar yaşandı...
Yüzlerce işyeri kapandı, binlerce insan işsiz kaldı...
Uzun yılların birikimleri buharlaştı, binlerce insan oturduğu evi satmak zorunda kaldı...
Anavatan Yunanistan ile Yavruvatan Güney Kıbrıs arasındaki ilişkiler, en azından son 41 yılda bu şekilde gelişti...
Buna karşın, Kıbrıslı Rumlar bir kez olsun Yunan elçiliğine doğru yürüyüş düzenlemedi...
Yunanistan’ın protesto edilmesine izin vermedi...
Güneyde on binlerce Yunanlı’nın yaşadığını herkes biliyor...
Bunlara “Go Home” diyen olmadı...
 Tam tersi, iş bulmak için gelenlere istihdam olanağı yaratıldı...


Bizde tam tersi
Bir de Kuzey Kıbrıs’a ve Anavatanı Türkiye’ye bakalım...
Türkiye, 20 Temmuz’da çok büyük riskleri omuzlayarak adaya çıkarma yaptı...
Kıbrıslı Türklerin topluca katledilmesini önledi...
Uzun yıllar ambargolara mahkûm edildi...
Bir cent’e muhtaç olduğu dönemlerde bile “Başımıza gelen bu felaketlerin sorumlusu Kıbrıslı Türklerdir” demedi...
Anavatan, Kıbrıslı Türklere her fırsatta yardım elini uzattı...
Yollar, barajlar, Telekomünikasyon sistemleri hep Türkiye’nin katkılarıyla gerçekleşti...
Kendi beceriksizliklerimizin bir sonucu olarak memur sayısını sürekli artırarak, maaş ödeyemez duruma geldiğimizde, imdadımıza yine Türkiye koştu...
“Üniversite kuralım ve ekonomimiz gelişsin” dediğimiz zaman, buna denklik veren Türkiye oldu...
Adadaki turizm yatırımlarına kredi olanağı sağladı...
Savunma harcamalarını o karşıladı...
Kuraklık paralarına, hasta hayvanların aşı bedellerine kadar her şeyi Türkiye omuzladı...
“Kıbrıs yeter ki istesin, biz veririz” diyerek, benzeri görülmemiş bir analık sevgisi gösterdi...
En sonunda, dünyada bir İLK’i gerçekleştirerek, Anamur suyunu deniz altından döşenen borularla adaya getirdi...
Peki biz ne yaptık?..
Belirli bir kesim her fırsatta Türkiye’ye saldırmayı görev bildi...
Elçilik kapısını aşındırıp “Go home” diyenler oldu...
Bu yüzdendir ki; Türkiye Büyükelçiliği’nin ana girişine çelik kapı yapıldı...
Türkiye’nin akıttığı milyarlarca dolarlık para, KKTC’nin kalkınmasına yönelik olarak kullanılmadı...
Elde ne varsa tümü ‘siyasi hesaplaşmalar yüzünden’ batırıldı...
Yazık ve günah değil mi?..
Şimdi su konusunda müthiş bir çelişki yaşanıyor...
Bunca zaman hiçbir hazırlık yapmayan bizdeki belediyeler “suyu biz yöneteceğiz” diyor...
Ve bugüne kadar “şunu başardık” diyebilecek durumda olmadıkları halde, böylesi dev bir projenin yönetiminde başarılı olacaklarını iddia ediyorlar...
Sade bir vatandaş olarak, bizleri ikna edebilmiş değillerdir...
Akdeniz köyünün sadece bin 800 metrelik su borusunu; parasını Türkiye ödediği halde 4 ayda değişemeyen bir yönetim becerisi ile dev bir projeyi yönetebilmek kolay değildir...


Her taraf batmış durumda
Adanın birçok belediyesi borç batağına saplandı...
Yollar, kaldırımlar çökmüş vaziyette...
Başkent Lefkoşa’da yeşil alan bulamazsınız...
Trafik ikaz işaretleri yok olmuş, kimse görmüyor...
Musluklardan akan suyun kalitesi rezalet...
El yıkamak dahi insanı sağlık açısından ürkütüyor...
Peki bu belediyeler, dev projeyi nasıl yönetecekler?..
Yönetebilecekler mi?..
“Bir de bunu deneyelim” diyerek, milyarlarca liralık bir projeyi riske atmamıza izin verecekler mi?..
“Alın bunu da KTHY gibi batırın” demelerini mi istiyoruz?..
Çok zor bir durum...
Bir yandan seçimler, terör ve Suriye meselesiyle meşgul edilen Türkiye’nin, diğer yandan bizdeki sorunlarla uğraşması gerçekten bir sabır işidir...
Ama nereye kadar?..
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.