“ Birçok insan zannediyor ki, bunlar imzalanınca bizim kasaya para gelir. Öyle değil. Söylendiği gibi, biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak KKTC'de öyle hayali, duygusal ve manevi işlerin peşinde değiliz. KKTC'nin, kendi ayakları üzerinde duran, sağlam, iyi yönetilen, dünyada saygı duyulan, rekabet edebilen, kalitesini yükseltebilen, bir çok uygulamanın önünü açabilecek güce ulaşması için uğraşıyoruz.”
Bu alıntıladığım sözler Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Sayın Derya Kanbay'a aittir.
Sözlerinde kanıma göre oldukça doğru noktalar var. Ayrıca sorgulanması gereken hususlarda var.
Bir kere,”bir çok insan zannediyor ki bunlar imzalanınca bizim kasaya para gelir” sözü çok önemlidir.
Özellikle Kuzey Kıbrıs’ ta, ”Türkiye'den parayı en iyi biz, yada ben alırım“ diye afra tafra atan “siyaset işportacılarının” yıllardır okuduğu masalın boş olduğunu bu sözler, açık bir şekilde ortaya koyuyor. Sayın Kanbay, imzalansa dahi, imza atıldı diye paralar gelip “ kasaya” girmez diyor.
Peki, dün bu sözü biz söylediğimizde, ya da günümüzde Maliye Bakanı Sayın Serdar Denktaş “Türkiye’den kolaylıkla para alamazsınız” dediğinde; yeri göğü hamasetle inleten, “siyaset işportacıları” bunu, Sayın Kanbay ifade edince nasıl olurda “sessiz tayyare” moduna girerler?
Bunun yakın tarihteki örneğini, UBP- DP koalisyonunda yaşadık. Alla valla ile UBP protokolü imzaladı. Üstelik imzaya sadakat diye imzaladığı protokolü Meclis'ten de geçirdi. Ne oldu?
Bir tek hususu dahi yerine getirmedi. İmzaya karşın, “paralar kasaya girmedi”. Yani bu olay yaşandı.
Ne altı, ne üstü tuttu
O günlerde o protokolün Meclisten yasa gibi geçirilmesine karşı çıkmıştım. Gerekçem çok açıktı. Ekonomik bu tür protokollere, yasa muamelesi yapamazsınız. Çünkü kırılganlığı yüksek olan Kuzey Kıbrıs’ta, kısa sürede şartların esaslı değişime uğrama riski yüksektir demiştim.
Bakın, o protokol imzalandığında, enflasyonun 2018'e kadar %5 olacağı öngörülüyordu. Hâlbuki şimdi 2018 için enflasyonun %40' larda sonlanması kesin oldu.
Ortalık alt üst oldu. Şimdi bu kriz içinde farklı bir siyaset geliştirmek gerekiyor. Bu nasıl olacak?
Türkiye tarafı yaşanan bu krizi göz ardı ederek, hala %5 enflasyon öngörüsüne göre düzenlenmiş tedbirlerin alınması üzerinde mi duracak? Üstelik bu yaşadığımız gerçek bir ikinci sıkıntıyı da üretiyor. Şartların değiştiği günümüz koşullarında “yasa” nitelikli düzenlemeler hayatın gerçeğine terstir.
Hükümetin; bu kriz ortamında almak zorunda kaldığı pek çok tedbir, o protokolde ön görülen pek çok düzenlemeye aykırıdır. Yani fiili olarak kendi elimizle yasaya da aykırı davranıyoruz.
O zaman Sayın Kanbay’ ın ifadesinde yer alan “dünyada saygı duyulan devlet“ nasıl olacak?
Bu olayın bir yanı. Ama diğer yani daha vahim. KKTC bu ağır enflasyon altında TL'nin değer kaybı ile önemli bir kaynak erozyonuna girdi. Hesaplamalara göre 800 milyon TL'lik bir erozyon var.
Üstelik hükümet, bu kriz ortamında yurttaş ve ekonomi üzerindeki yükü az biraz azaltmak için vergilerde indirime gitti. Yani Devlet gelirlerinde azalma oldu. Ama giderlerde ise reel artış yaşanıyor. Örneğin devlet, yurttaşa karşı görevini yapmak için devlet işleri arasında olan kimi alanlarda, mal ve hizmet konusunda alımlarda, ciddi artışla karşı karşıya kaldı.
2 milyondan, 40 milyona çıktı mal alımları. Peki, yalnız ilaç, sağlık ve eğitim alanındaki artışlar?
Bu yüzden Sayın Kanbay açık bir şey var. O protokol, zamanın ve şartların durumuna göre gözden geçirilmelidir. Uyulmadı, öyle ise “paralar gelmez” yaklaşımı, koşullardaki ciddi değişim nedeni ile doğru değildir. Üstelik bu, Kuzey Kıbrıs’ta kimin hükümet olduğundan bağımsız olan gerçektir. Eğer hükümette UBP olsaydı, bu koşullarda yine bu yaklaşımı yapacaktım.
Kuzey Kıbrıs, başka bir kaynağa, bu krizi karşılamak için başvurma olanağına sahip değildir. Bu yüzden kendinden kaynaklanmayan bu kriz nedeni ile %40'ları aşan bir enflasyonla yüz yüze kalan bu memleket, kaynak için tek yere bakıyor. Buna kapıyı kapatamazsınız.
Bir an evvel, Türkiye’nin alt yapı için destek olmayı kararlaştırdığı alanlara dönük kaynak akışı üzerindeki frenin kalkması lazımdır. Üstelik de bunların ihalesinin Kıbrıs’ta açılıp, yerel iş dünyası ve emeğin devreye girmesi gerekiyor. Piyasanın, ekonominin, katma değerli üretkenliğe çok ihtiyacı var.
Ayrıca Maliyenin desteklenmesi gerekiyor. Çünkü devlet, hem gelirden feragat ediyor. Ayrıca insanı ezmemek ve görevini yapmak için mal ve hizmet alımından tutun, çalışan insanların maaş ve ücretlerinin ağır enflasyon koşullarında hepten silinmemesi için artışlar da vermek zorundadır.
Bu yüzden Sayın Kanbay, bu ağır enflasyon koşullarında mesele başkadır.
Ayrıca o ifadenizde yer alan KKTC'ye bakışta ”duygusal ve manevi işlerin peşinde değiliz” sözünü de hiç tutmadım. Tıpkı dün, bazı siyasilerin, “Kıbrıs’ta tek Türk olmasa bile bizim çıkarımız var“ sözünü tutamadığım gibi. Çünkü merkezde insan, gönül, duygu ve manevi değerler bütünlüğü yoksa hiçbir dava ileri gidemez. Bu da karşılıklı saygı ve muhatapların bir birini saygıdeğer bulması ile olur.
Sayın Kanbay, bu yangın içinde KKTC'nin süratle ilkeli ve doğru öngörülerle sıcak kaynağa ihtiyacı var. Dekoru gözetme zamanı değil. Bu arada, az birazda, duyguya, sevgiye ve saygıya ihtiyaç var…
Büyükelçi Sayın Kanbay’ın dedikleri
Paylaş