Diyalog Gazetesi
2014-12-21 08:41:09

Bize de mi lo lo lo

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 21 Aralık 2014, 08:41

Güneydeki AKEL’in eski lideri Dimitris Hristofyas ‘yoldaşım’ dediği CTP’nin eski lideri Mehmet Ali Talat ile, tarihte ilk defa ‘iki toplum lideri’ olarak müzakere şansı buldu...
Geçmiş yıllarda “AKEL ve CTP iktidara geldiğinde Kıbrıs sorunu hemen bitecek” diyen Hristofyas’ın eline ‘altın fırsat’ geçmişti...
Ner var ki; bu fırsatı değerlendiremedi...
Talat ile bazı önemli konularda uzlaşma sağlamış olmasına karşın, sonuca gidemedi...
Peki neden böyle oldu?..
Bu soruya en güzel yanıtı Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Sayın Talat vermişti...
Kendisi ile gerçekleştirdiğimiz bir sohbet toplantısında sıkıntıyı şöyle özetlemişti:
“Basit bir konuda uzlaşıyoruz ve biz bunun ilan edilmesini istiyoruz. Karşı taraf bizden bir sonraki görüşmeye kadar izin istiyor... Bir sonraki görüşmeye geldiği zaman ise ‘Biz bunu kabul etmiştik ama...’ diyerek yeni sorunlar çıkarıyor...”
Bu kadar basit...
Çünkü Rum liderliği tek başına karar veremiyor...
Kıbrıs meselesini yöneten Atina’ya danışıyor, oradan gelen mesaj doğrultusunda adım atılıyor...
Nasıl bir çözüm?
Hristofyas; Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan sonra, gelmiş, geçmiş diğer tüm Rum liderleri gibi davrandı...
Kararlar her zaman Ulusal Konsey’de alındı...
Faşist partilerin ve kilisenin şart koştuğu kuralların dışına çıkamadı...
Dolayısıyla ‘yoldaşı’ Talat ve CTP ile Kıbrıs sorununu çözemedi...
Bir daha Cumhurbaşkanı olsa yine çözemez...
Peki Anastasiadis çözebilir mi?..
O da çözemez...
Bizim anladığımız şekilde bir çözümü asla kabul etmeyeceği kesindir...
Bizim isteğimiz, iki bölgeli, iki toplumlu federal bir devlettir...
Yeni kurulacak bir devlet...
Onların isteği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı...
Peki ne şekilde?..
Şimdiki şekliyle...
Kıbrıslı Türkleri mevcut devletin içine yama edip, yola devam etmekten başka bir düşünceleri yoktur...
Böylesi bir çözüm şekli Kıbrıslı Türklerin hapislerde çürümesi veya göç etmek zorunda kalması demektir...
Rum mülkü kullananlar, aldığı malı satanlar, savaşa katılanlar...
Bunların yargılanmayacağını düşünen varsa yanılıyordur...
Samson’u da yargıladılar
Korku vermeye çalıştığımızı iddia edenler olabilir...
Onlara tavsiyem; tarihin sayfalarını geriye doğru çevirip, nelerin yaşandığına bir göz atmalarıdır...
Darbenin işbaşına getirdiği Samson’a destek veren on binlerce kişi vardı...
Buna karşın ‘devlete zarar verdiği için’ Samson’u yargılayıp hapse göndermişlerdi...
Şimdi, içimizdeki bazı kişiler dahi ‘savaş suçlularından’ söz edebiliyorsa, elbette bir bildikleri vardır...
Eline silah alan herkes ‘savaş suçlusu’ olarak gösterilirse hiç kimse şaşmasın...
Rum mülklerini kullananlar belki tazminatla kurtulabilirler...
Ancak, Birleşmiş Milletler’in yanı sıra iki halkın referandumlarda onaylayacağı bir anlaşmanın olmaması halinde, 1974’ten sonra Rum mülkü alıp, bunları satanların tümünün yargılanacağını, bazı Rum meslektaşların ağzından çok kez işittik...
Öyleyse; bu ülkede kalıcı bir çözüm isteyenlerin tümü, yeni bir devlet oluşumu üzerinde baskı kullanmalı ve 1974’ten bugüne yaşananlar konusunda nelerin olacağı varılacak anlaşma metninde yer almalıdır...
Aksi halde, Kıbrıs’ın tamamı kaybedilir, Kıbrıslı Türkler kendilerini şu anda akıllarının ucundan bile geçiremedikleri bir ateşin içinde bulabilirler...
ELAM’a tahammül etmek
Yeniden Hristofyas’a dönelim...
Önceki gün yaptığı bir açıklamada artık iki tarafın da gerçekleri konuşması gerektiğini söyledi...
İyi güzel...
Herşeyi konuşalım...
Ciddi iseler biz varız...
Bugün 21 Aralık 1963...
Rum saldırılarının başladığı gün...
Henüz 3 yaşındaki bir devleti silah zoruyla yıkmak için çok sayıda Kıbrıslı Türk’ü kurşunladıklarını ve devleti yıktıklarını kabul edebilirler mi?..
Kıbrıslı Türkleri silah zoruyla 100’den fazla köyden kovduklarını, 1974’e kadar her türlü yönetim mekanizmasından uzak tuttuklarını, işsiz ve parasız bıraktıklarını kabul edebilirler mi?..
Edemezler...
En büyük günahkarlardan biri olan Tassos Papadopulos, ölümüne sayılı günler kala “Bana bir tane Kıbrıslı Türk’ün öldürüldüğünü söyletemezsiniz” dememiş miydi?..
Şimdi, içte bazı hesaplaşmalar nedeniyle tüm bunların unutturulmak istenmesi, kendi halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür...
Günahtır...
Hristofyas; bu kez gerçekten ciddi ise, hemen bugün kuzeye geçer ve Kıbrıslı Türklerden özür diler...
Bunların bir daha yaşanmayacağını söyler...
Kuşkusuz sadece onun söyleyecekleri yeterli değildir...
Diğer Rum liderleri de bunu yapmalıdır...
Ama yapamazlar...
Basit bir örnek daha verelim...
AKEL’in şimdiki lideri Andros Kiprianu, EOKA-B’nin yerini alan ELAM terör örgütü konusunda Rum Başsavcısı’nın önüne kabarık bir dosya koydu...
Bunların, askeri kamplarda silahlı eğitim gördüklerini belgeleriyle kanıtladı...
Rum Başsavcı, dosyayı inceledikten sonra “Doğrudur, bunlar yasalarımıza aykırıdır” dedi...
Sonrasında...
Şöyle devam etti:
“Ama kendilerini bağışlıyorum ve yargıya havale etmiyorum...”
Neden?..
Çünkü seçime katılma hakkını da elde eden ELAM’ın hedefinde Kıbrıslı Rumlar değil, Türkler vardır...
Larnaka’da ‘Rainbow’ Festivali’ne katılan Kıbrıslı Türk genci Sertunç Akdoğu’yu onlar bıçakladı...
Gezi için Trodos’a giden insanlarımızın araçlarını onlar taş yağmuruna tuttu...
Konferans vermeye giden Mehmet Ali Talat’a onlar saldırdı...
Ve bugünkü durumda bile onları ‘affettiğini’ söyleyebilen bir adalete bizler nasıl güveneceğiz?..
Silkinip kendimize gelmek zorundayız...
Aksi halde çok acılar çekeriz...
Ve sağlam bir anlaşma olmadan, çözüme gidilirse bu kez Türkiye’yi de yanımızda bulamayız...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.