Özellikle 1963’te başlayan Rum saldırıları sonrasında memurlarımızın maaşlarını, yiyecek ve içeceklerimizi Türkiye gönderdi...
Şimdiki koşullarda “We are all Cypriot re Mehmedi...” diyen Rum kardeşlerimiz; adayı Yunanistan’la birleştirmek için 3 yaşındaki devleti silah zoruyla yıkıp, insanlarımızı evlerinden ve köylerinden kovarken, yanımızda sadece Türkiye vardı...
Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri 1964’ten itibaren Kıbrıs’ta görev yapıyor...
En büyük katliamlar, onların adada bulunduğu sürelerde yapılmadı mı?..
Peki bu katliamlar karşısında önlem alan veya Rumları durduran oldu mu?..
Kesinlikle olmadı...
Türkiye 1974’e kadar sabretti ve 15 Temmuz’da Cunta Darbesi, müdahaleyi zorunlu hale getirdi...
Buraya kadar yazdıklarımızın tümünü sağduyu sahibi Rumlar da kabul ediyor...
Türkiye; 1974’ten beri senin sınırlarını koruyor...
Yol istiyorsun yapıyor...
Baraj istiyorsun, kaldırım, aydınlatma, kültür merkezi, kütüphane istiyorsun onları da yapıyor...
“Bu sene kuraklık oldu, çiftçilerimizi ödeyecek paramız yoktur” diyorsun, istediğin kadar parayı alıyorsun...
Geçmiş yıllarda Türkiye’den; cari bütçe ve yatırımlar haricinde milyonlarca liralık ‘ek mali yardım’ alınmıştı...
Bunu herkese anımsatmakta fayda vardır...
Bu ek yardım ‘tek sosyal güvenlik’ için talep edilmişti...
Ne var ki; Türkiye’nin verdiği parayı, ek maaşlar ve diğer harcamalar için buharlaştırmışlar, hayati bir konuda önlem almamışlardı...
Türkiye’yi, bunun gibi birçok konuda aldattığımızı inkar edersek, yukarıda Allah vardır...
Yanlış bir ideoloji
Senin hayvanların hastalanıyor...
Aşı parasını Türkiye’den alıyorsun...
Senin bankalarını hortumluyorlar...
Parasını Türkiye’ye ödetiyorsun...
Sen partizanlık, ya da şahsi kaprislerin uğruna bir avuçluk ülkede sürekli müşavir yaratıyorsun, bütçen açık verince “Türkiye para ver” diyorsun...
Sen; Türkiye’de olmayan 13’üncü maaşı ödemek için yasa çıkarıyorsun...
Sonra “e napalım, paramız yok sendikalar hükümeti yıkacak, bize para ver” diyorsun...
Kutlama yapacağında yurt dışından ekipler getiriyorsun, parasını Türkiye’den alıyorsun...
Yurt dışı temsilciliklerinde gümrüksüz alış-verişlerine kadar herşeyi Türkiye’nin yarattığı olanaklarla gerçekleştiriyor, Ankara’ya gittiğin zaman ‘devlet muamelesi’ görüyorsun...
Lefkoşa’da Ledra Palace barikatını geçtiğinde çanta taşıyan sıradan bir adamsın...
Ankara’ya gittiğinde çantanı taşıyacak 2-3 adamı da yanına alırsın...
Sen; küçük bir köyün çürümüş su borularını değişemiyor; mağduriyet çeken insanlara Elçiliğin yolunu gösteriyorsun...
Aslında bunları yazmak, söylemek zorunda bırakılmak bile çok büyük bir acıdır...
İşimize geldiği zaman ‘Türk milletinin bir ferdi’ olmakla övününen bizler...
Bir anda “siz-biz” tartışmalarıyla siyaset yapmaya çalışıyoruz...
Zaman zaman da ‘We are all Cypriot re Ahmet’ aldatmacının etkisinde kalarak, geçmişi unutuveriyoruz...
Halbuki aklı başında, sağduyu sahibi Rum meslektaşlarımız bile “We are all Cypriot” diyenlere gülüyor...
“Bizler helen milletinin, sizler de Türk milletinin mensubusunuz” diyerek, sahte propagandaların etkisinden kurtulmamıza yardımcı olmaya çalışıyorlar...
Denediler, olmadı
Konuyu çok uzatmaya gerek yok...
Türkiye parayı verdi, tek emeklilik olmadı...
Türkiye; dayanılmaz ısrarlar sonucunda “al yönet be kardeşim” diyerek, sana hediye ettiği Hava Yolları’nı iflasa sürükledin...
Belediyelerin sayısını 28’e çıkarıp, daha çok istihdam politikası yürütürken, insanlarımızın kaldırım, yol, aydınlatma gibi sorunlarını çözemez duruma getirdin...
Sıkışanlara Elçiliğin kapısını gösterdin...
Türkiye tüm bunlar karşısında ‘ana şevkatini’ yitirmedi...
Her zaman yardımcı olmaya devam etti...
Bunca yıl yapılan yardımlara ‘Asrın projesini’ ekleyerek, dünya tarihinde bir İLK’i gerçekleştirdi...
Sana su gibi nimeti getirdi...
Kuruyan tarlaların yeşersin, insanlar mikroplu su kullanımından kurtulsun diye...
Sana büyük bir güç veren bu proje için bir milyar 600 milyon lira harcarken gözünü kırpmayan Ana’nın hiç mi söz hakkı olmayacak?..
Diğer batakları göz önünde bulundurarak ‘Yap-İşlet-Devret’ modelini öneriyorsa, seni yok etmek için mi bunu yapıyor?..
Değilse, niye karşı çıkıyorsun, niye uzlaşı yolunu bulmuyorsun?..
Buna karşı çıkarken, Geçitköy’den itibaren suyun dağıtımını yapabilmek için asgari 600 milyon lirayı nereden bulacağını açıklayabilecek durumda olmalısın...
Var mı 600 milyonun?..
Vatandaşın aylar öncesinden bankalardan kredi olarak çektiği 13’üncü maaşı ödeyebilmek için 180 milyonu bulamıyorsan, 600 milyonu nereden, nasıl bulacaksın?..
Öyleyse; doğruyu bulmak zorundasın...
İhaleye çıkacak, kazanan özel şirket veya şirketlerle ‘Yap-İşlet-Devret’ modeline uygun sözleşme yapacak ve Geçitköy’de biriken suyun, halkın ayağına götürülmesini engellemeyeceksin...
“Efendim biz Kıbrıslıyız kendi kendimizi yöneteceğiz...” diyorsan, halkımız bu masalı yutmaz...
Hepimiz Türküz...
Bir bütünüz...
Kötü günümüzde birlikte ağlar, iyi günümüzde birlikte seviniriz...
Küçük siyasi hesaplarla veya modası geçmiş sloganlarla, bu kopmaz bağlara zarar vermek için boşuna uğraşma...
Suyun evlerimize, tarlalarımıza ulaşması belki bir süre daha gecikecek...
Ama Kıbrıslı Türkler; zararın büyümesine ve ilişkilerin zarar görmesine izin vermeyecek...
Bu bir kahramanlık yazısı değildir...
Halkımızın gerçek duygularının yansıtılmasıdır...
Hüseyin yemcioğlu 9 Yıl Önce
kalemine kuvvet çok doğru çok gerçekçi bir yazı sizi tebrik ederim reşat bey
rasim 9 Yıl Önce
agzina saglik
Cemal Oztemiz 9 Yıl Önce
kaleminize elinize yureginize sağlık, bu yazıya her kelimesine imzami atarım tebrik ederim sizi