Rum Yönetimi eski Başkanı Yorgo Vasiliu, güler yüzlü, sempatik, kaprisi olmayan zengin bir işadamıdır...
Başkanlık yaptığı dönemde Ankara’da AK Parti iktidarı, KKTC’de ise İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat görevde olsaydı Kıbrıs sorunu kesinlikle çözülürdü...
Çünkü; Vasiliu pratik fikirler üreten bir başkandı...
İki bölgeli, iki toplumlu federasyonu kabul etmişti...
Hepsinden önemlisi Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğüne karşı değildi...
Diğer Rum liderleri gibi ileride ‘Kıbrıslı Rumların egemen olacağı’ bir oluşum arzulasa da, öncelikli hedefi Türkiye’nin adadan çekilmesini ve yüz binden fazla Rum göçmenin evlerine dönmesini sağlamaktı...
Ama karşısında ‘tek çakıl taşı’ dahi vermek istemeyen ve Rum liderliğine güvenmeyen merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş vardı...
Ankara’daki hükümet de Denktaş’ın yanındaydı...
Dolayısıyla Vasiliu, Kıbrıs’ı çözüme götüren lider olamadı...
Çark tersine döndü
Daha sonra Türkiye’de AK Parti iktidara geldi...
Kıbrıs sorununun çözümü konusunda kararlı adımlar atıldı...
Kuzey Kıbrıs’ta liderlik değişti; Denktaş gitti, Talat geldi...
Fakat bu kez Güney Kıbrıs’ta liderlik koltuğuna Tassos Papadopulos gibi çözüm karşıtı, fanatik bir lider oturdu.
Papadopulos’un öncelikli hedefi AB üyeliğini gerçekleştirmekti...
Bunun için de yalan senaryolar üzerine kurulu bir siyaset yürüttü...
Eski Başkan Yorgo Vasiliu’yu Avrupalıların karşısına çıkararak “bizi AB üyesi yaparsanız, Annan Planı’na ‘evet’ diyeceğiz”mesajını verdi...
Bunu kim söylüyor?..
Bizzat Vasiliu söylüyor...
Yayınladığı ‘Geçmişe ve Yarına Dair Düşünceler’ isimli kitabında bunu resmen itiraf ederek şöyle diyor:
“AB üyeliğini başardık çünkü Annan Planı’nı kabul ettiğimiz güvencesini vermiştik. Tasos Papadopulos 16 Nisan 2003’te üyelik imzamızı attıktan sonra, Annan planından kurtulmayı başarmak için sistemli bir çaba başlattı. Ancak önce anlaşmanın (AB katılım anlaşması) onaylanması gerektiğini bildiğinden çok dikkatliydi. Bu nedenle 21 Ağustos 2003 Perşembe günü beni Başkanlık Köşkü’ne çağırarak, Komisyon’un son raporunda hiçbir boşluk kalmaması ve Kıbrıs’ın üyeliğinin çeşitli ulusal meclislerce onaylanmasının güvence altına alınması için olumlu olması maksadıyla Brüksel’de müdahalede bulunmamı istedi. Kıbrıs’ın öncelikle AB’ye üye olması gerektiğine inandığım için görevi memnuniyetle kabul ettim.”
AB için utanç verici
Vasiliu’nun itiraflarında Talat’ın ‘yoldaşı’ Hristofyas’la ilgili de müthiş ifadeler var...
Vasiliu, AKEL’in son anda Annan Planı’na “hayır” demesini, siyasi çıkara bağlıyor ve şöyle diyor:
Bürgenstock’tan sonra, referandumdan önce Tassos, Dimitri’ye (Hristofyas) açıkça, ‘Evet dersen hükümet dışında kalırsın’ dedi. Dimitris maalesef hükümette kalması gerektiğine karar verdi ve kararını 180 derece değiştirdi. Hristofyas Annan Planı’nı hükümet tarafından kovuşturulacağı tehdidinden dolayı reddetti. Hristofyas partisinin büyük çoğunluğunun Annan Planı’nı en iyi çözüm olarak desteklediğini biliyordu. Bu nedenle, Merkez Komite’yi ‘Biz Plan’dan yanayız ancak şu anda hayır oyu vereceğiz çünkü Plan’ın, herkesin gördüğü acizlikleri var’ diyerek kandırdı.”
Şimdi bu iki yüzlü siyasete bakınca, bazı taleplerimizde ne kadar haklı olduğumuzu çok daha iyi anlayabiliyoruz...
1960’ta olduğu gibi imzalanacak herhangi bir anlaşmayı, kendi çıkarlarına göre yönlendirebilecekleri konusunda en ufak bir kuşkumuz yoktur...
Bilinen siyasetlerini kesinlikle değiştirmezler ve ana hedeflerinden asla şaşmazlar...
Uyuyan Avrupa’nın yüzüne başka, arkasından başka işler çevirdiklerini itiraf edebiliyorlarsa...
Bize düşen görev her zamankinden daha fazla uyanık olmaktır...
Yazık ki; Hristofyas’ın ‘yoldaş’ sözcüğü de sahte çıktı...
Koltuk uğruna, bir ülkenin bütünleşmesini bertaraf etti...
Hristofyas, ne Talat’ın, ne de diğer Kıbrıslı Türklerin yoldaşı olamayacağını göstermiş oldu...
Adanın bugünkü ve bundan sonraki bölünmüşlüğünün bir numaralı sorumlusu olarak tarihe geçmiş durumdadır...
Başardın Dimitri!..