Diyalog Gazetesi
2014-09-29 08:35:13

Avram ve Dimitris

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 29 Eylül 2014, 08:35

Kıbrıs’ta sınır kapılarının 2003’te açılması sonrasında, kuzeyden güneye olduğu gibi güneyden de kuzeye yoğun geçişler yaşanmıştı...
Özellikle ilk 2-3 aylık süre içinde Girne limanındaki lokantalarda her 10 müşterinin 9 tanesi Rum’du...
İki toplumun yakınlaşması için bundan daha büyük bir fırsat olabilir miydi?..
Elbette olamazdı...
Fakat; ‘sihirli bir elin dokunması’ sonrasında Kıbrıslı Rumların kuzeye geçişleri yok denecek kadar azaldı...
Kıbrıslı Türkler ise ilk günkü gibi güneye geçmeye, alış-veriş yapmaya, lokantalarda yemeye devam ediyorlar...
Bu neyi gösteriyor?..
Kuzeyde ‘sihirli bir elin’ olmadığını...
Hiç kimsenin, Kıbrıslı Türklere “sakın güneye gitmeyin, paranızı Rumlara kaptırmayın” demediğini...
 
“Bizi aldatıyorlar” demişti
‘Sihirli el’ konusunda somut bir örnek verelim...
Limasol’da yaşayan Avram isminde bir Kıbrıslı Rum, hemen hergün Lefkoşa’ya gelerek, kuzeye geçiyor, burada yeni dostluklar ediniyordu...
Avram, güneyde yayımlanan haftalık bir dergide yazılar yazıyor, röportajlar yapıyordu...
Kuzeyde Türklerle arkadaşlık yapmaya başlayınca, çocukluğundan itibaren kendisine öğretilenlerin yalan olduğunu anlamaya başladı...
Türklerin sıcak kanlı, paylaşımcı ve fedakar insan olduklarını anlatan bir yazı yazdı ve yazının ekine Girne limanından çekilmiş iki tane fotoğraf koydu...
Bağlı olduğu dergi bu yazıyı yayınlamadı...
Avram da kuzeydeki bir haftalık gazeteye verdi...
Yazı ve fotoğraflar yayınlandıktan kısa bir süre sonra Avram ortalardan kayboldu...
Türk kesimine geçişleri tamamen durdu...
Sonradan kendisini ‘ıslah etmek amacıyla’ Baf’ta bir Manastıra kapattıkları öğrenilmişti...
Ne demek Türk’ün yanında olmak
Bir başka somut olay, Değirmenlik Kulübü ile anlaşarak, kuzeyde futbol oynamaya başlayan Dimitri’ye yönelik saldırılardır...
Sen miydin bunu yapan?..
İşgal bölgesinde senin ne işin var?..
Kıbrıslı Türklerin takımında oynamak vatana ihanet etmektir...
Hiçbir Helen, Türk yönetimi altında çalışamaz, iş yapamaz, futbol oynayamaz...
Dimitris’e öyle bir korku verdiler ki; sormayın...
Önce işinden kovacaklarını söylediler...
Ardından evine taşlı, sopalı saldırı düzenlediler...
Ölümle tehdit edip, kuzeye geçmesini engellediler...
Ve Dimitri’nin, Değirmenklik Kulübü ile futbol macerası bir ay bile sürmeden sona erdi...
İşte bunların anlayışı böyle...
Gerçek durum böyle iken ‘işbirliği, dostluk ve dayanışma’ adı altında CTP ile AKEL’in İskele’deki yemeli, içmeli buluşmasına ne demeli?..
Kıbrıs’ı yeniden bütünleştirmeyi öngören Annan Planı’na ‘Hayır’ diyen AKEL’in, şimdi muhalefette iken, Kıbrıslı Türklerle ‘dostluk ve dayanışma’ adı altında bir etkinlik düzenlemesi, adada yaşanan gerçekleri değiştirebilir mi?..
Keşke; iddia edildiği gibi Kıbrıslı Rumlar, bizimle ‘dostluk, dayanışma ve işbirliği’ içinde olabilseler...
Ama olamıyorlar...
Sihirli bir el, olmak isteyenleri de engelliyor...
Adamlar 15 Temmuz 1974’ü tarih kitaplarından çıkarabiliyorsa; çözüm, dostluk ve işbirliği konularında ne kadar samimi olduklarını anlamak zor değildir...
Gerçekten delirdik mi?..
Geçtiğimiz günlerde, eski bir Rum gazeteci dostumun yemeğine katıldım...
Masanın etrafında 2 tane de eski Rum siyasetçi vardı...
İkisi de Annan Planı’nın kabul edilmesi için büyük mücadele vermişti...
Fırsat olduğu zamanlarda, Rum tarafının yapmış olduğu hataları anlatmaktan çekinmeyen bu insanlar, Kıbrıs sorununun yakın bir gelecekte çözümü konusunda umutsuz olduğunu söylediler...
Gazteci arkadaşım ise, Kıbrıslı Türkleri eleştirerek şöyle dedi:
“Siz Kıbrıslı Türkler gerçekten hala bizimle barışmak istiyorsunuz. Gerçekten aklınızı yitirdiniz... Yahu bizimkiler sizi istemiyor, bunu hala anlamadınız mı?”
Anlamaz olur muyuz?..
Azınlıkta olan bir kesim anlamamış olabilir...
Ama herkes gerçeğin farkındadır...
Bırakın Kıbrıslı Türkleri; adadaki yabancı büyükelçiler de gerçeklerin farkındadır...
Onlar da ‘yakın bir zamanda’ çözüm olmayacağını not etmeye başladılar...
Hele Dimitri’ye yapılanları görünce Eide’nin de Downer gibi ‘kovulacağı’ inancını taşıyorlar...
Üzücü de olsa gerçekler kabul edilmeli ve yabancı güçler artık Türk tarafına baskı yapmaktan vazgeçmelidir...
Avrupa Birliği ise bir gün dahi gecikmeden, Kuzey Kıbrıs’a yönelik ambargoları sonlandırmalıdır...
Sürekli çözümden yana olan ve ikili ilişkileri geliştirmek için çırpınan Kıbrıslı Türklere daha fazla haksızlık yapılmamalıdır...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.