Kıbrıs Rum tarafı müzakerelere başlamak için tam 6 ay süreyle bir şart üzerinde direnmişti...
Neydi o şart?..
Barbaros Hayreddin Paşa Gemisi’nin geri çekilmesi...
O gemi, Kıbrıs açıklarında sadece gezinti yapıyordu...
Buna karşın Rum tarafı çekilmesini istemiş ve bu konuda direnmişti...
Ekonomik açıdan iflas etmiş küçük bir ülkenin bu şartı Türkiye tarafından yerine getirildi ve Barbaros gemisi geri çekildi...
Rum tarafı; müzakerelerin başlaması sonrasında, bu kez başka şartları gündeme taşıdı...
Bunların en başında garantiler konusu geliyor...
Yunanistan’ın da desteğini alarak, Türkiye’nin garantörlüğünü sonlandırma yönünde çok yönlü girişimler başlatıldı...
Bu arada Türk kamuoyuna sürekli hayale dayalı, umut verici mesajlar pompalandı...
“Efendim bölgede artık şartlar değişti... Çözüm olması halinde Kıbrıs’ın doğal gazı da Avrupa’ya, Türkiye üzerinden gidecek” denildi...
Haritaya baktığınız zaman, bunun en doğru yol olduğunu görürsünüz...
Doğru yoldan gidildiği zaman, sevkiyatın maliyeti de ucuz olur...
Fakat; Rumların ve Yunanistan’ın ‘Büyük ideali’ ekonomik çıkarları değil, Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırmayı ve etkisizleştirmeyi hedefliyor...
Bizdeki hayal görücüler “dünya değişti” diyerek, doğal gazın Türkiye üzerinden sevk edileceğini inat ve ısrarla yaymaya devam etti...
Al sana 2 anlaşma
Rum tarafı ve Yunanistan, hayal gören bizdeki aydınlara (!) iki ayrı anlaşma ile daha çözüme gitmeden cevabını vermiş oldu...
İlk anlaşma geçtiğimiz yılın son günlerinde Atina’da imzalandı...
Sadece Kıbrıs’ın değil, Mısır’dan çıkacak gazın da Yunanistan üzerinden sevk edilmesi yönünde bir anlaşma imzalandı...
Ardından İsrail ile yoğun görüşmeler yürütüldü...
Ve nihayet dün Güney Lefkoşa’da ikinci ‘tarihi anlaşma’ imzalandı...
Bu anlaşma yine Kıbrıs’ın yanı sıra İsrail gazının, Yunanistan üzerinden sevkini öngörüyor...
Böylece Türkiye gaz meselesinden tamamen dışlanmış oldu...
Aynı Türkiye, 13 yıl öncesine kadar; bırakın gazın çıkarılmasını ve sevkiyatını; bu konuda araştırma yapılması yönündeki girişimleri ‘vururum’ diyerek anında durdurabiliyordu...
Sonrasında ne oldu?..
Dünyanın değiştiği masallarına paralel olarak Türk dış politikası da değişti...
“Mademki; Kıbrıs’ı işgal etmekle suçlanıyoruz... O zaman bir adım önde giderek, kalıcı bir çözüm için karşı tarafı zorlayalım” denildi...
Kötü mü yapıldı?..
Elbette değil...
Türkiye her zaman bir adım önde gitti...
Annan Planı’na büyük destek verdi...
Avrupa Birliği ile görüşmeler yaparak, bu plana “hayır” diyenin cezalandırılacağını “evet” diyenin mükâfatlandırılacağını duyurdu...
Sonuçta “hayır” diyen AB üyesi oldu...
“Evet” diyen, AB’nin olanakları dışında tutuldu...
Rumlarda lider değişikliği olduğu zaman ise ‘ikinci bir deneme’ önerildi...
Peki, ikincisini de deneyelim...
Anastasiadis; karşımıza ağır şartlarla çıktı...
‘Değişen dünya koşulları çerçevesinde (!)’ istediklerini kabul ettik...
Ama, Anastasiadis bu ılımlı tavrımızı, teslime hazır bir duruş olarak algıladı...
Bir gün müzakere masasında ise, 10 günü yurt dışında sinsi planların peşinde koştu...
KKTC devletçiği zaten hiçbir zaman oyun içinde olmadı...
Rumların bu tavırlarını ve AB’nin iki yüzlülüğünü gündeme taşımadı...
Uluslararası alanda etkili bir propaganda savaşı yürütmedi...
Tam tersi halkımıza hayali mesajlar pompalama gayretleri devam etti...
Şimdi ne yapacağız?
Rum-Yunan ikilisinin yürüttüğü bu siyaset, çözüme katkı sağlayıcı değildir...
Bir yandan Kıbrıslı Türkleri, Türkiye’nin garantörlüğünden mahrum bırakmak için şantaj yapacaksın...
Diğer yandan başka ülkelerle stratejik anlaşmalar imzalayacaksın...
Bunların tümü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarına aykırıdır...
Öyleyse; daha fazla sinip, beklemek yerine, eşit adımların atılması gerekiyor...
İlk adımda; su konusunda yaşanan komedi sonlandırılmalı ve Anamur’un suyu artık musluklarımızdan akmalıdır...
İkinci adımda; deniz altından elektrik adaya getirilmeli, maliyetler aşağıya çekilmeli, halkımız zehirlenmekten kurtulmalıdır...
Üçüncü adımda; Türkiye’nin garantörlük hakkının ‘asla’ ortadan kalkmayacağı açık bir şekilde söylenmeli, olası bir çözüm durumunda doğal gazla ilgili olarak yapılan tüm bu anlaşmaların geçersiz olacağı ilan edilmelidir...
Onların anlayabileceği ‘Barış dili’ budur...