Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun Güneyle de temas etmeyi düşündüklerini açıklaması üzerine demeç verdi. Karşı çıkmasa bile, endişelerini dile getirdi.
Ancak, neden bu günlerde gündeme girdi? Bunun dünü nedir? Bu iş için nasıl bir yol tutulmalıdır?
Bir kere bu ilk değildir. Sayın Çavuşoğlu, 2016 Ocak ayında AKEL Genel Sekreteri Sayın Andros Kibrianu’yu Ankara'ya davet etmişti. Sayın Kibrianu davete icabet etmişti. Bu Güneyde ona ve partisine karşı haksız saldırılar olmasına yol açmıştı. Kuzeyde ise konu, kafayı kuma sokmakla karşılanmıştı. Hâlbuki olumlu bir adımdı. Ama arkası gelmedi.
Yine hatırlardadır. 26 Şubat 2014'te Kıbrıslı Rum Müzakereci Sayın Mavroyannis Ankara'ya, Kıbrıslı Türk Müzakereci Sayın Özersay’da Atina’ya gitmişlerdi. Bu ise o sevdiğimiz mütekabiliyet anlayışı ile gerçekleşmişti. Bu ziyaretlerin de arkası gelmedi.
Arkası gelmedi. Ama bu ziyaretler bir olgunun gelişmesinin yarattığı değerdi. Bu ise 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinin dönemin toplum liderleri Sayın Eroğlu ve Sayın Anastasiadis’in imzalaması üzerine olmuştu. Yani bu olumlu ve ortak bir noktanın yol açtığı ivme idi.
Bunun arkasından ise, Sayın Akıncı ve Sayın Anastasiadis arasında pek çok yakınlaşmanın geliştiği görüşmeler olmuştu. Yani o temel, yine de sonrası için olumlu zemine yol açtı.
Ayrıca Kasım 2010’da Sayın Çavuşoğlu AKPA Başkanı olarak Lefkoşa'nın Güneyini ziyaret etmiş ve Lidra Palas’tan geçerek Kuzeye de gelmişti.
Crans Montana'da ise Türkiye Dışişleri yetkilileri, Sayın Anastasiadis ve heyeti ile de doğrudan görüşme yapmıştı. Bunlar ilk etapta benim hatırladıklarım.
En son, BM Genel Kurulunda Sayın Erdoğan ile Sayın Anastasiadis'in sembolik el sıkışması da oldu. Bunlar olumlu gelişmelerdir. Kalıcı sonuç getirmese dahi yumuşamaya katkısı oldu.
Temas pek çok alanda var...
Üstelik bu meseleye bakarken, Güneyin spor alanında Türkiye ile pek çok temasının olduğu, hatta ticari ilişkilerin geliştiği gerçeğini göz ardı edemeyiz… Ayrıca evrensel kurumların Türkiye’de gerçekleşen toplantılarında, Güneyin siyasi ve devlet yetkililerinin orada yer aldıkları gerçeği de var.
Eğer bunları akıl yolu ile ele almaz ve sizin de etkiniz ile bunları geliştirmezseniz, hayatın dinamiği içinde her şey size karşın şekillenir.
Bu nedenle ben, Türkiye ile Güneyin görüşmesi meselesine karşı değilim. Ancak Sayın Akıncı'nın dile getirdiği bir nokta var ki doğrudur.
Buda Kıbrıs Türk Toplumunun bu gelişmeler içinde yok sayılmaması gerektiğidir. Bunu sağlamak için ise yalnız bu görüşmeleri “mütekabiliyet” tezi ile caydırma tavrı, kanıma göre yanlıştır.
Bu bakımdan, pek çok yeniyi tartışmalıyız. Evet, Türkiye ile Kıbrıs Türk Tarafının ortaklaşa geliştireceği bir politika temelinde; Türkiye “ Kıbrıs Cumhuriyeti “ ile görüşmelidir.
Bunun belli başlı unsurları olmalıdır.
Türkiye hava ve deniz limanlarını Güneye açmalıdır. Aynı zamanda Maraş’ın iadesi gündeme gelmelidir. Güneyden talep ise Türkiye’nin AB üyelik sürecinde Bloke ettiği 23. ve 24. Fasıllar üzerindeki blokajın kaldırılması. Diğer blokajların da kalkması için Yunanistan’la gayret göstermeleri.
Buna bağlı olarak Güney, Yeşil Hat Tüzüğünün geliştirilmesi bağlamında AB indinde gerekeni yapmalıdır. Yani Kuzey ve Güney hava ve deniz limanlarından giren tüm mal ve hizmetlerin ada çapında serbest dolaşımı gerçekleşmelidir.
Yeşil Hat Tüzüğü nedeni ile Ercan ve Larnaka’dan adaya giriş ve çıkış yapacak olan AB vatandaşlarının hareket serbestisi vardır. Bunu güney, tüm dünya vatandaşları için geliştirmek için adım atmalı. Muhaceret ve yerleşme ile iş kurma bir başka konudur. Onunla bunu karıştırmamak gerekir.
Güvenlik konularında ilgili tüm taraflar, karşılıklı askeri indirim konusunu eksersiz etmelidir.
Bu arada AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti ile AB üyesi Garantör Yunanistan ve AB üyesi olmayan diğer iki Garantör olan Türkiye ve İngiltere arasında Kıbrıs Türk Toplumunun da yer alacağı Doğu Akdeniz’le ilgili ortak Güvenlik politikası için görüşmeler de olmalıdır.
Bu ve benzeri konularda politika ve fikir üretmesi gereken Kıbrıs Türk Tarafı olmalıdır. Bu üretilecek olan fikirleri, ilgili tüm taraflara taşımak gerekir. İşte o zaman Kıbrıs Türk Tarafı öznelerden biri olur. Yoksa Yunanistan ile görüşelim ve bu olmazsa Türkiye’ye, Kıbrıs Cumhuriyeti ile görüşmeme çağrısı yapmak. Olanları, “ kedinin kuyruğuna bağlı maşrapba” gibi sürüklenerek izlemek ve onun takırdısını çıkarmaktan başka bir şey getirmez. Tıpkı spor konusunda “ mırmıris” etmemiz gibi.
Evet, farklı yolları denemeliyiz. Bu farklı yollar ise hedef olan Federal Çözümü zorlamak için olmalıdır.
Akıncı, Çavuşoğlu, “ KC “,” Maşrapba ve Mırmıris”
Paylaş