Başbakan Sayın Tufan Erhüman akaryakıt ve tüp gaz zamları ile ilgili bir açıklama yaptı. Bu açıklamasında Sayın Erhüman bu zamların,” döviz kuru, petrol fiyatlarındaki ve ithalattaki artıştan kaynaklandığını” ifade etti.
Evet, petrol fiyatları ile döviz kurundaki artış bu etkiyi yapıyor. Peki, üçüncü unsur, yani ithalattaki artış ne oluyor? Bence Sayın Başbakan bu ifadesi ile ekonomimizdeki en önemli yapısal soruna işaret etti.
O açıklamada Sayın Başbakan bu olayı, iç siyasi spekülasyon konusu yapmanın geçerli yol olmadığını da ifade etti. Evet, aynen katılıyorum. Ama işaret ettiği diğer gerçek, yani ithalattaki artış; ülkemizdeki yapısal sorunu ele almak için bu kriz içinde bize bir değerlendirme zorlaması fırsatı vermelidir...
Bakın, Sayın Başbakanın ifade ettiği akaryakıttaki ithalat artışı nedir?
Bir kere halkın refah seviyesinde ciddi bir düşüş var. Dolayısı ile halk arabaları ile daha fazla gezmiyor. Üstelik üretimde de ciddi tıkanıklık var. Dolayısı ile akaryakıt tüketiminde, kriz içinde bu artış nedir?
Gelin Ticaret Dairesinin istatistikleri ile konuya bakalım.
2018 yılının Ocak- Nisan döneminde akaryakıt ithalatı 55. 574.002 milyon dolar olmuş. Aynı dönemde 2017 yılı içinde ise akaryakıt ithalatı, 39.683.523 milyon dolar olmuştu.
Yani bir yılda aynı dönemde, akaryakıt ithalatın da, 15.890.579 milyon dolarlık artış olmuş. Bu kuşkusuz ilk dört ay itibari ile olan rakamlar. Ancak eminim ki yılsonuna kadar daha da artacak.
Bu neden oldu?
Çünkü kur farkı nedeni ile Güneye göre akaryakıtta daha ucuzuz. Bu yüzden Güneyden akaryakıt alımına ilgi arttı. Bu Kuzeydeki tüketimi artırdı. Bu artıştan evet, petrol ithalatçısı iki şirket, akaryakıt istasyonları ve devlette aldığı vergiler nedeni ile karlıdır.
Ama dış ticaret açığı büyük olan ülkemiz için, hele bu temel maddeleri dövizle alan bir ülke için döviz krizi içinde bu, büyük oranda sorundur. Çünkü cari açık artmaktadır.
Bakın, 2016 yılında İthalat ile ihracatımız arasındaki açık, 1.451 milyar dolar iken, bu açık 2017 yılında 1.672 milyar dolar oldu. Bu yıl artacak. Bunun işareti ilk dört ayın verileridir.
Çünkü, 2018 yılının Ocak- Nisan döneminde İthalat 599.279.132 milyon dolar olurken; ihracat ise 48.114.204 milyon dolar oldu. Yani ilk dört ayda 551.165.928 milyon dolarlık dış ticaret açığı verdik. Bu açık, bu gidişle yılsonuna doğru geçmiş yıllara göre daha da artacak.
Okuyucunun bir fikir sahibi olması için, 2016 ve 2017 yıllarında ihracatımız 105 milyon dolara çakıldı. Ama ithalatımız 2017'de 105.615.988 milyon dolar arttı. Yani ihracatımız kadar ekstra açık verdik.
İşte bu nedenle kur farkı yüzünden Kuzey, Güneye göre belli ithalat ürünlerinde, örneğin akaryakıtta daha ucuza gelirken ve bu Güneye cazibe yaratırken, ithalat için dışa verdiğimiz döviz arttıkça, bu bizim ekonomimizdeki makro dengeleri daha da bozmaktadır. Yani evdeki bulgurdan da oluyoruz. Türkiye’de kriz içinde cari açık nispi azalışa giderken, bizde artıyor. Bu aramızdaki ciddi farktır.
En ilginci ise belli İthalat kalemlerinde, Güneye göre, kur farkı ile ucuz olurken, tarım ve belli sanayi üretiminde ise kur farkına karşın, Güneye göre daha da pahalı olmaktayız.
Bu yüzden domateste, ette ve diğer ürünlerde halkımız vay vay çekiyor. Bu ise ithalatçı lobilerine cazibe oluşturmaktadır. Bu yüzden temel gıda da ithalat talepleri artmaktadır. Her şey ithal edilsin!
Biz, bu ciddi dış ticaret açığını turizm ve eğitim sektörlerinin getirileri ile kapatıp, ödemeler dengesini sağlamaya çalışıyoruz. Ancak kesin olan bir şey var. Eğitim ve turizm sektörlerine yerel girdi ve katma değer sunmaz isek, buralardan gelen her dolar, daha fazla yurt dışına gidecek.
Bu yüzden artık yapısal sorunları ele almak gerekir.
Bir kere Yerel Üretim gümrük yasaklarının sağladığı korumacılıkla gelişemez. Yerel üretimi; maliyette düşüşle, verimlilik ve kalite olarak artırmayı ele almalıyız. Fiyat yönünden de ucuzluğu hedeflemeliyiz.
Devlete bu yönde baskı gelmelidir.
Bu nedenle, ithalatçı lobilerinin siyasetteki etkisini de düşünerek, şunu artık herkesin görmesi gerekiyor. Kaliteli, verimli üretim ve fiyatta cazibe, bunu hedef alan bir anlayış ve mantık, siyasetin kaldıracı olmazsa; bilim ve teknoloji, eğitimle ele alınmazsa, toplum ekonomisini düzeltemeyeceğiz.
Türkiye’de son dönemde ucuz dış kredi ve ithalatla oluşan gelişmenin yol açtığı derin kriz çok acıktır. Bu bizde son dönemde yaşananlarla daha da görünür oldu. Akaryakıt ithalatında yaşanan suni artış bizi vurdu. Çünkü bu artış, üretimde veya ekonominin büyümesi ile oluşan bir refah artış ile olmadı. Pek çok toplumsal kaynağı, hele bu döviz krizi içinde, döviz bazlı daha fazla dışa ödedik. Ödeyeceğiz. Bir kesim fazla ithalat yaparak milyon dolarlar kazanabilir. Ama bunda ortak toplumsal fayda yoktur...
Bilelim ki toplum olarak ayakta kalmak için, hizmet sektörünü geliştirmek ve buna, katma değer sağlayan üretim alanlarında; verimlilik, kalite, fiyatla uygun mal üretmemiz gerekir.
Akaryakıt, tüp Gaz ve değerlendirme
Paylaş