Çok kritik bir süreçten geçiyoruz...
Rum tarafı; Kıbrıslı Türklerin ‘sorunlar karşısında’ bunalıp, herhangi bir çözüme razı olmasını bekliyor...
Son zamanlarda ‘su’ ve ‘Koordinasyon Ofisi’ konusunda yaşananlar da onları umutlandırıyor...
Rumların nasıl bir çözüm istediğini biliyoruz...
Öncelikle 100 bin göçmenin dönüş yapacağı kadar toprak tavizi...
Geri kalan Rum mülklerinin de zaman içinde mahkeme yoluyla ele geçirilmesi...
Yönetim ve Federal devletin yetkileri konusunda koparmaya çalıştıkları tavizlere iyice bakmak ve dikkatli olmak zorundayız...
Çözümün ilk gününden kuzeydeki tüm limanların ve gümrüklerin ‘Merkezi Hükümete’ devredilmesini istiyorlar...
Bu limanlar, merkezi hükümetin vereceği kararlar çerçevesinde çalıştırılacak veya kapatılacak...
AB standartlarına uymadıkları gerekçesiyle daha ilk günden kapatılmalarını isteyecekler...
Gazimağusa limanı için 250 milyon Euro’luk bir yatırım ve en az 3 yıllık bir ‘yenileme sürecinden’ söz ediyorlar...
Ercan’da pist yetersizliği var...
Büyük uçakların inişi ve kalkışında sorunlardan söz edecekler...
Ve limanların yönetimiyle, gümrükler gittikten sonra KKTC’nin nasıl ticaret ve turizm yapacağını, özel sektörün nasıl ayakta duracağını, yüzlerce memurun nereye gönderileceğini bilmiyoruz...
Sağlık ve sosyal güvenlik konusunu ‘merkezi hükümete’ havale etmediklerini unutmayalım...
“Herkes sağlık hizmetini ve emekliliğini kendi bölgesinden almaya devam edecek” diyorlar...
Neden?..
Kuzeydeki bu kurumlar iflas ettiği için...
“Bırakın A.T’leri sürünsünler” demeye getiriyorlar...
Ancak iyi, kötü ekonomik faaliyetlerin yürütüldüğü limanların ‘Merkezi hükümete’ devrini istiyorlar...
Kuşkusuz burada yönetim 4’e 1 olacak...
Her 4 Rum’a bir Türk...
Harekat öncesinde Lefkoşa Uluslararası Havalimanı’nda yaşananları bilmeyenlerin, bilenlerden öğrenmesi gerekiyor...
Özellikle Türkiye’den gelen Kıbrıslı Türk öğrencilerin bir paket lokum geçirmelerini nasıl engellediklerini herkes duymalı, öğrenmelidir...
“Türkiye’de kolera var” diyerek, Ankara’dan gelen öğrencilerin valizindeki bir kilo lokumu çöpe döken Rum gümrükçülere kimse ses çıkaramıyordu...
Bu zihniyetin değiştiğini görebilseydik “unut geçmişi” diyebilirdik...
Ama zihniyetin değişmediği, tam tersi 42 yılın acısı ile daha da katılaştıklarını görebiliyoruz...
Bugün oldu Grivas’ı kahraman olarak ilan ediyorlarsa ve EOKA’nın yerine ELAM’ı devreye koyuyorlarsa, zihniyetin değişmediğini anlamak hiç de zor değildir...
Kendi evimize bakalım
Bunları niçin yazıyoruz?..
Elbette halkımıza ‘öcü korkusu’ vermek için değil...
Özellikle siyasilerimizi ve ekonomik örgütlerimizi uyarmak için...
Her fırsatta ‘çözümün yararlarından’ söz eden bazı ekonomik örgütlerin artık hayal görmekten vazgeçmesini bekliyoruz...
Ufukta Kıbrıslı Türklerin yararına olabilecek hiçbir şey görünmüyor...
Tam tersi, tek güvencemiz olan Türkiye’nin adadan çekilmesini, garantörlüklerin ortadan kalkmasını istiyorlar...
Bunun yerine ‘Uluslararası Polis Gücü’ öneriyorlar...
Aldatmacaya bakın siz...
Bu ülkede 1964’ten beri ‘Uluslararası Barış Gücü askerleri’ vardır...
Türkiye gelinceye kadar, yani 1963-1974 döneminde bu uluslararası gücün gözleri önünde gerçekleşmedi mi EOKA saldırıları?..
Onların gözleri önünde katledilmedi mi Mustafa’lar, Ahmet’ler, Şener’ler...
Onların gözleri önünde boşaltılmadı mı Türk köyleri?..
Ve bunları yaşayan insanların, kendi askerini gönderip, uluslararası polis gücüne sarılmalarını mı bekliyorlar?..
Asla böylesi bir çılgınlık olamaz...
Türkiye, kesinlikle ve kesinlikle, kendi soydaşlarını böylesi bir maceraya sürüklemek isteyenlere izin vermez...
Öyleyse ne yapmalı?..
Kendi evimizi düzene koymalıyız...
Türk insanı büyük fedakarlıklarla ‘içilebilir kalitedeki suyu’ ayağımıza kadar getirdi...
Bunu başaran ve sözünü tutan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Türk hükümetinin tüm üyelerine, bizim hatırımıza köylerini boşaltan insanlara şükran borcumuz vardır...
Genç Başkan’ın isyanı
Onlar, bizim için gerekli fedakarlıkları yaparken, bizler bunun nasıl dağıtılacağını ve kaça satılacağını hala kararlaştıramadık...
Hala her kafadan bir ses çıkıyor...
Diğer yandan insanımız susuzluktan kırılıyor...
Genç, çalışkan ve insan gibi insan olan Büyükkonuk’un Belediye Başkanı Ahmet Sennaroğlu dün nihayet yaşananlara isyan ederek ‘suyun verilmesi’ çağrısında bulundu...
Haftada bir su alamayan insanlar ‘vananın açılmasını’ bekliyor...
Diğer yandan Güzelyurt’tan çıkan ve Gazimağusa’ya kadar gönderilen sulara insan dışkısı karıştığı bizzat Devlet Laboratuvarı tarafından tespit edildi...
Yenierenköy’de, Akdoğan’da, Tatlısu’da aynı sorun var...
İnsanlar dışkılı sularla sebze ve meyve yıkıyor...
Yazık ve günah değil mi?..
Diğer bölgelerde yaşananları da halkımızla paylaşmaya devam edeceğiz...
Ancak bu süre zarfında ‘Ulusal davaya bağlı’ olduğunu iddia eden hükümetten ciddi icraatlar bekliyoruz...
Kabullerle vakit geçirmek yerine suyun dağıtımına başlasınlar...
Öncelikle sözleşmeye imza atan belediyelere geçici bir süre bedava da olsa su versinler...
Böylece devletine güven duygusunu yitiren insanlar moral bulsun...
“İşte bu... İşte devletim yanımda” deyiversin...
Dışkılı su dağıtımı bir an önce sona erdirilsin...
Yatırım yapmak isteyenlerin önünü tıkayanlara yol gösterilsin...
Güzel ülkemizin güzel insanlarını küçücük sorunlarla boğmayalım...
Allah’ın bizlere sunduğu yaşam kaynaklarını heba etmeyelim...
Bu ülkenin, bu devletin sahipsiz olmadığını gösterecek icraatlara ihtiyacımız vardır...
Gözlerimiz hükümetin üzerinde olacak...
Bunu unutmasınlar...
Ayse olay. 9 Yıl Önce
Türkiyeden gelen gençlerin getirdikleri lokumu değil kendilerini de hava alanından geri gonderiyorlardi. Rum tarafındaki İçişleri Bakanlığından giriş izni almadılar için. Kıbrıslı gençleri tatile geldiklerinde hava alanında aynı uçakla geri gonderiyorlardi. O zaman Yorgacis de İçişleri Bakanı idi. Kendi ülkesine gençler giremiyorlardi. Bunu bilen ve yaşayanlar daim. Elinize kaleminize sağlık Reşat Akar bey.
Mustafa seyfi 9 Yıl Önce
Resat bey her gun yaz lutfen Bizi ikinci sinif toplum Goren ruma baglanmak cocuklarmiza yapabilecegmiz en buyuk kotulukdur Ekonomimizi gucledirebilecek kisileri ve sahislarin biraraya getirip ekoniyi ve yasam sartlarimizi iyilestirip bize uygun anlasma olana kadar beklemeliyiz
Kuzey kıbrıs 9 Yıl Önce
1974 sonrası can güvenliği büyük oranda sağlanmış, münferit birkaç olay dışında her iki toplum arasında önemli ya da topyekün bir çatışma çıkmamıştır. Ancak kuzeyde devlet odaklı ve Türkiye destekli, partizan, adam ve zümre kayıran bir düzen kurulmuş, adil bir düzen tesis edilememiştir. Üretim ve verimlilikten ziyade suni pozisyonlar yarayıp yandaş ve partililere devlet kaynaklarından bol maddi imkan sağlama amaçlanmıştır.
Hani Sal 9 Yıl Önce
O zor yillarda , ucaga binmek mi buyuk olaydi.Turkiyeye okumaya gideni parmakla gosterirlerdi.buzluk cok evlerde yok du.lefkosada buz fabrikasi vardi, buz kalibi alip orda soguturduk.aclik hat safhada idi, mucahitler evlere iase dagitir di.limanlar da gavurlara bagli idi ve Turkiyeden yardim gelen yiyecekleri gumruklerde bekletirler curudukten sonra verirlerdi veya kuru yemeklik ise dokup ezerlerdi.niyetleri Turkleri acliga mahkum etmek ve hepimizin adadan goc etmemizdi.alanlarda insanlarimizi bazen gumlerce tutarlar birakmazlardi.ne yazsam fayda etmez anlamak istemeyene.Bu gun hur ve ozguruz.kendi limanlarimiz ve ucak alanimiz var, butun derdi gavurun bu bizleri yine kendilerine mecbur birakmak , kole yapmak ve ne acidir buna dunden razi olan cok vatan haini insanlarimiz var.