Diyalog Gazetesi
2016-03-28 08:57:37

Açık konuşmalıyız

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 28 Mart 2016, 08:57

Kıbrıs sorunu çok uzun yıllardan beri müzakere ediliyor...
Barış Harekâtı öncesinde Denktaş ile Klerides arasında görüşmeler yapılıyordu...
O dönemde gündemde sadece Kıbrıslı Türklerin sorunları vardı...
Neydi bu sorunlar?..
İki topluma dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti Rumlar tarafından gasp edilmiş, Türkler devlet kurumlarından uzaklaştırılmışlardı...
Bunun dışında evlerinden, köylerinden zorla çıkarılan ve göçmen durumuna düşen insanların kötü yaşam koşulları...
Parasızlık, işsizlik ve fakirlik...
Hepsinden önemlisi sürekli silahlanan EOKA’nın kanlı saldırıları...
Fakat; yıllarca devam eden müzakereler bir sonuç vermemiş, Türklere yönelik Rum saldırıları aralıklarla devam etmişti...
Sonrasında Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te kanlı darbe girişiminde bulundu...
Makarios adayı terk etmek zorunda kaldı...
ENOSİS’e sadece bir adım kalmıştı...
İşte darbeden 5 gün sonra Türkiye’nin adaya müdahalesinin temelinde bu gerçekler vardır...
Üzücü olan şu ki; bu kadar kısa bir şekilde dahi izahı mümkün olan bu gerçekleri biz kendi gençlerimize dahi anlatamadık...
Rumlar ise; beceriksizliğimizi ve umursamazlığımızı fırsat bilerek; dünya kamuoyuna Kıbrıs sorununun 1974’te Türkiye’nin ‘işgali’ (!) ile başladığını duyurma başarısı gösterdi...
Üzücü olan gerçek budur...

Örgütler çoğaldı, hizmetler azaldı

Bizler; savaşın getirdiği kazançları paylaşım kavgasına girdik...
Sonrasında bir avuçluk ülkede ondan fazla siyasal parti kurarak sözde ‘demokratik bir düzen’ oluşturduk...
Ülkede 3-5 tane örgütün faaliyet yaptığı dönemlerde sesimizi hiç olmazsa Kıbrıslı Rumlara ve Türkiye’ye daha güçlü bir şekilde duyurabiliyorduk...
Şimdi iki binden fazla dernek ve cemiyetimiz var...
Ama haklı Kıbrıs davamıza katkı sağlayanlar bir elin parmaklarını geçmez...
Ne kadar üzücü bir durum değil mi?..
Azınlıkta kalanların da sesleri çıkmaz oldu...
Halbuki; sağlam bir gelecek için, geçmişte yaşanan acıların canlı tutulması şarttır...
Bunu yapamadığımız için Rum tarafı son zamanlarda tek yanlı girişimlerine hız verdi...
Özellikle de doğal gaz konusunda Kıbrıslı Türklerin haklarını görmezden geldi...
Türkiye’yi adadan çıkarmaya çalışırken, Yunanistan ile hem ‘Ortak Savunma Doktrini’, hem de doğal gaz müttefikliği oluşturdu...
Bu sistemin içine İsrail ve Mısır da dahil edildi...
Türkiye’nin; Kıbrıs açıklarına gönderdiği Barbaros Hayreddin Paşa gemisi Rumların tehditi sonucunda geri çekildi...
Türkiye; sırf müzakereler başlasın diye Rumların şartını yerine getirdi...
Barbaros çekildikten birkaç gün sonra Yunan donanması Doğu Akdeniz’de gövde gösterisi yaptı...
Ardından Fransız, İsrail, Rus ve Amerikan gemileri geldi...
Bizler tüm bu gelişmeleri ‘ikinci bir iyi niyet jesti’ olarak uzaktan, içimiz sızlayarak seyrettik...
Ama her sabrın da bir sonu olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor...
Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliğinin bunca zaman göstermiş olduğu iyi niyete karşın, Rum tarafının, Türkiye-AB müzakere başlıklarını kilitlemesi, ardından üçüncü tur doğal gaz ihalesine çıkması karşısında hiç kimse eli kolu bağlı kalamaz...
Nitekim önce Sayın Akıncı, ardından Türkiye Dışişleri Bakanlığı anlamlı uyarılarda bulundu...
Rum tarafının bu uyarıları ciddiye almaması halinde, önümüzdeki aylarda çok ciddi krizlere hazırlıklı olmalıyız...

Teslim olmamızı istiyorlar

Müzakerelerde bugüne kadar Türk tarafının, Annan Planı’nın gerisine gittiğini açıklayan Rumlardır...
Buna karşın ‘daha çok’ taviz için diretiyorlar...
Bir milletvekili çıkıyor “Burası Helen adasıdır. Kıbrıslı Türkler de azınlık olarak kalacaktır” diyebiliyor...
Bir siyasi parti, federasyona asla evet demeyeceklerini açıklıyor...
Siyasallaşma hakkı elde eden ve seçimlere katılan bir terör örgütü Türklere ‘köpeklik’ basarken, ileriye yönelik ‘yok etme’ mesajlarını hiç çekinmeden verebiliyor...
Ve Rum lideri Nikos Anastasiadis de ‘baskı altında kaldığı’ gerekçesiyle, Akıncı’nın sadece elini değil, kolunu da istiyor...
Rum basını aracılığıyla, bugünkü müzakere sırasında 8 başlığın kabul edildiğine ilişkin net bir karar beklediğini duyuruyor...
Bunların hemen hepsinde, Kıbrıslı Türklere yönelik çok ciddi tehlikelerin yer aldığını anlamazsak, aklımızdan şüphe etmemiz gerekiyor...
Ne diyor Anastasiadis?..
Mülkiyette ilk söz mal sahibinin olsun...
Rum mal sahiplerinin ezici bir çoğunluğunun “Yıkarım ama Türk’e bırakmam” diyerek ev veya arazilerini geri istediklerini herkes biliyor...
İngilize, Ruslara, hatta Araplara mal satmak için yarışırken, Türk’e bırakın mal satmasını, elindekini de almak istiyorlar...
Öyleyse bu maddenin kabulü demek, Kıbrıslı Türklerin neredeyse yüzde 90’ının bir anda evsiz kalması demektir...
Yani intihar!..
Göz göre göre intihar mı edeceğiz?..
Yoksa; mülkiyet sorununun neden bu hale geldiğini çok daha etkili bir şekilde dünyaya anlatacak 
mıyız?..
Bizleri 1963’ten itibaren evlerimizden kovanlar kimlerdi?..
Halen hayatta olan o dönemin göçmenleriyle konuşsunlar...
Diyalog TV’de yayımlanan ‘Küçük Kaymaklı’, ‘Kızılbaş’ ve ‘Samanbahçe’ belgesellerini izlesinler...
İnsanlar bugün hala ağlıyorsa, içlerindeki yaranın derinliğini herkesin anlayabilmesi gerekiyor...
Mülkiyet hakkı evet en temel özgürlüklerden biridir...
Ama Paris’teki bir adamı dayakla evinden dışarı atmak başka bir şeydir, savaşlardan sonra ortaya çıkan gerçekler başkadır...
Kıbrıslı Türkler Köfünye’yi, Dohni’yi, Tahtakale’yi, Küçük Kaymaklı’yı, Ayvasıl’ı ve diğerlerini bırakıp, çadırlarda perişan halde yaşamak istemiyordu...
Onları bu hale düşüren kimlerdir?..
Cunta’yı adaya getiren kimlerdir?..
Ayrıca iki lider arasında imzalanan ‘Nüfus Mübadelesi’ anlaşması vardır...
İstemesek de bu adada şartlar bizleri bu noktaya getirdi...
Öyleyse; karşılıklı anlayışla, yani takas ve tazminatla bu sorunu çözmeli ve federal çatı altında yaşamayı bir kez daha denemeliyiz...
Akıncı’nın ‘çözüm yanlısı’ olması, kendi toplumunu ateşin içine sürükleyeceği anlamını taşımıyor...
Hepimiz çözümden yanayız...
Ama; geleceğimizi garanti altına alacak bir çözüm istiyoruz...
Bugünkü buluşmada 8 önemli başlığı masaya koyacak olan Sayın Anastasiadis’e; Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’nın öncelikle hayati bir konuda ‘ortak açıklama’ çağrısı yapması gerekiyor:
“Bizler; Türkiye ve Yunanistan ile entegrasyona karşıyız. Varılacak anlaşmada bunu engelleyecek Anayasa maddesini kabul ediyoruz...”
İlk adım bu olmalıdır...
Ne Taksim, ne de ENOSİS...
Biz varız...
Ya siz?..
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.