2016 yılının son haftası ve acısıyla tatlısıyla bu yılı da tamamlıyoruz. Yaşadığımız güzellikleri içimize sindirip, olumsuzlukları unutabileceğimiz bir zaman dönümü olarak düşünülür hep yeni yıllar. Her son, yeni bir başlangıç, yeni bir merhaba, yeni umutlar demektir. 2016’yı tamamlamaya sayılı günler kala, 2017 için hazırlıklarımıza başladık ve acısıyla, tatlısıyla, hüznüyle, sevinciyle bir yıl daha geride bırakıyoruz. Yeni bir yıl, yeni beklentiler, yeni umutlar…
Ancak 2016 yılı ile birlikte, her şey geride bırakmış olmuyoruz. 2016’da yaşanılan kayıpların etkisi, belki de ömür boyu sürecek. Kayıplarla durmadan tekrar tekrar yaşanan acıları, coğrafyamızda kısa süre sonra unutuyoruz ve günden güne toplum olarak daha da duyarsızlaşıyoruz…
Doğal olarak en başta Kıbrıs sorunu bulunmaktadır. Yazacak, söyleyecek çok fazla sözümüz var ancak özeti şudur. Geçmişimizi etkiledi, bugünkü durumumuzu etkilemekte, yarınımız ise göremiyoruz…
Trafikte istenmeyen olaylar KKTC’nin kanayan yaralarının en başında gelmektedir. 2016 yılında trafikteki can kayıpları, birçok aileyi sevdiklerinden yoksunlaştırırken, istenmeyen olaylara neden olan kişileri de bir ömür boyu kendi vicdanlarında travma yaşamaya mahkum etmiştir. 2016 yılında trafikte istenmeyen olaylar nedeniyle 36 canın yitirilmesi, böylesi küçük bir toplumun büyük bir kaybıdır.
Sağlık sorunları günden güne çığ gibi büyümektedir. Hastanelerin yetersizliği, gıda denetimini yapılmaması ve tarımsal faaliyetlerde bilinçsiz ilaç kullanımı, toplum sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Sonrasında kötü hastalıktan kaybettiğimiz yakınlarımız, sevdiklerimiz…
Bağımlılık hem bireylerin, hem de toplumun büyük bir sorunu. Uyuşturucu madde kullanımı günden güne artmakta, yaş sınırı iyice küçülmektedir. Kaybettiğimiz gençlerimiz en yüce değerlerimizdir…
Yaşanan istenmeyen olaylar doğal bir felaket olduğunda iş kolaydır, kader deyip geçebiliriz. Fakat istenmeyen olaylar insan unsuru olduğunda, ortaya ahlaki bir sorun çıkmaktadır.
Toplumsal olarak paylaşılan ortak acıların yaşanış şekli, toplumun ruhsallığını da belirlemektedir. Yaşadığımız coğrafyada ekonomi, eğitim, sağlık, aile hayatı, iş hayatı gibi birçok alanda sorunlarla döşeli bir döngü içindeyiz. Hataları ortadan kaldırmak yerine, yaşanan istenmeyen olaylara geçici çözümler üretiyoruz. Kısa süreli geçici önlemler alırken aslında gerçek problemleri öteleyip durmaktayız. Problem gerçek anlamda çözümlenmediğinden, geçici önlemlerin etkisi geçtikten sonra aynı problemler tekrar tekrar ortaya çıkmaktadır ki her tekrarında problem daha da büyüyerek gündeme gelmektedir.
Sorunlar kartopu gibi yuvarlanarak büyüdükçe ve iyileştirme yönüne gidilmediğinde, toplumsal değerlendirmelerde gerçekleri hesaba katmamaya başlıyoruz. Gerçekler hesaba katılmayınca, hatayı fark edip kabul etmemiz giderek daha da zorlaşıyor. Sonuçta toplumsal şikâyetlerimiz ve memnuniyetsizliklerimiz giderek artarken, gelinen noktada herkes bir birini suçlamaya başlamıştır.
Hayatta hiçbir şey durağan değildir ve bir dinamizm içinde değişmektedir. Yaşanan sorunlar, ne zaman toplumca gerçek birer problem olarak görülür ve kabul edilir, işte o zaman topluma fayda sağlayacak iyileşmeler sağlanacaktır. 2016 yılında yaşadığımız kayıpları geri getiremeyiz, ancak yaşanacak kayıpları önlemek yine bizlerin elinde. Yaşadığımız coğrafyada;
Geleceğe ümitsiz bakan bir toplum ve toplumun çeşitli kesimlerinin birbirlerine olan tahammülsüzlüğünün önüne geçmek istiyorsak kayıplarımızdan ders alarak fark yaratmalıyız. 2017’de herkese, başta sağlık ve mutluluk, daha sonra da kayıplarının az olmasını diliyorum. Her şey gönlünüzce, dilediğiniz gibi olsun. İyi pazarlar…