Çok acı olaylar yaşadık. 4 Gencimizi kaybettik. Büyük maddi kayba uğradık.
Ama en önemlisi sel, kendimize güven ve saygı duygusunu da aldı götürdü. Bu acı olay üzerine toplumsal varlığımızı kendi elimizle hiçleştiren pesimist ifadeler, söylemler, duygular öne çıktı.
Yazılanlara bakılırsa, bu topraklarda yaşayan insanların gerçekten varlıklarını göz ardı edebilirsiniz.
Bir insan, bir grup veya bir toplum, yürüdüğü yolda, ya kendinden kaynaklanan, yada dıştan gelen bir etki ile sendeleyebilir veya düşer.
Sendelediğinde morali bozulur. Düştüğünde ise az veya çok acı yaşar. Hatta acı ile birlikte bir yeri veya yerleri de kırılabilir.
Evet, yaşam sürecinde sendelemek, düşmek olabilecek, yaşamın getirdiği unsurlardır.
İşte bu noktada sendelemekle veya düşmekle insan veya toplum o an kaybettiğini düşünür.
Ancak esas kayıp; sendeleyince yeniden yere sağlam basmayı veya düştüğünde ayağa kalmayı başaramamak veya bunu öne almayı becerememektir.
Evet, sel ile hem sendeledik; hem de düştük. Acıdı her yanımız.
Şimdi ayağa kalkmayı becermek zamanıdır. Bunun için yaşadığımız tüm süreçlerden ders çıkartıp yola çıkmamız gerekir. Bunun için toplumsal bağları yeniden geliştirmeyi öne almalıyız.
Çünkü çok uzun zamandır toplumsal bağlarımız sarsıldı, erozyona uğradı.
Siyasal ve sosyal yaşamda politikadan arınacağız, düşünsel ideolojik özelliklerde uzak duracağız diye diye siyasal yaşamı, sivil toplumu ve yaşamın her alanında hali; uyurgezer ortama soktuk.
Temiz diyerek, tüm geçmişimizi kötü ve her kesimi de ayrı ayrı birbirine bela, çirkin, hırsız, üçkâğıtçı olarak bakan bir hale soktuk.
Bir kesim çiftçiyi, hayvancıyı, kamu görevlisini, işçiyi hazır yeyici, tembel diye konumlandırdı... Bir Başka kesim ise iş dünyasını, esnafı, turizmciyi ayni şekilde hırsız olarak konumlandırdı.
Böylece toplumsal ortak bağlar ortadan kalktı.
2000 ile başlayan ve meydanlarda yurt sevgisi, insan sevgisi, toplumsal varlığı geliştirmek üzerine büyük bir potansiyele ulaşan toplumsal ortak demokratik duyarlılık ve enerji yerini, birbirini kötüleyen ve toplum olarak bindiği dalı kesen negatif ortama, pesimist bir duruma doğru gelişti.
Böylece dünün birikimi üzerinden yanlış olanı düzeltmek, eksik olanı tamamlamak ve yeni bir yol yürümek potansiyeli dumura uğradı. Kişisel, zümresel çıkarlar, egolar ve dar menfaatler yol aldı.
Siyaseten bu hal en nihayetinde, uyurgezer hali getirdi…
Daha bir hafta evvel Emirname tartışmasında olayı, Türkiyeli- Kıbrıslı, Rumcu hain noktasına taşıyanlar. Olayı ekonomiyi öldürmek isteyenlerin işi diye ele alanlar oldu. Selden sonra bunlar hemen klasik olana sarıldı. “Doğa intikam aldı” diye açıklama yapmaya başladılar.
Tam bir uyurgezer hali. Selden sonra doğayı korumayı, tek bir çivi çakılmaması noktasına indirgeyenlerde ekonomik gelişmeyi ret noktasına meşru bir temel elde ettiler diye düşündüler.
Bunların tümü, yeniden ayağa kalkmayı becerememek noktasını besleyecek tutarsızlıklardır.
Bu yüzden, yıllar içinde toplumsal yapıda oluşan ve toplumsal bağları zayıflatan düşünceleri ve kültürü öncelikle sorgulamak gerekir. Ama bunu yaparken, toplumu tümden bela, faydasız ve kötü insanlar topluluğu olarak gören pesimist anlayışları da sözlükten çıkartmak gerekir.
Bunca kötü ve kötülüğü olan bir toplumun içinde bir tek siz iyi olamazsınız. Mümkün değildir. Eğer mümkünse ve tek siz iyi kalmışsanız artık, kiminle veya kimlerle yeniyi, güzeli kuracaksınız.
Şimdi düştüğümüz yerden ayağa kalkmayı başarmalıyız. Bunun için önce birbirimize saygıyı ve toplumsal bağları yeniden kurmayı becermeliyiz. Önce konuşmayı ve birbirimizle ortak toplumsal çıkarlar temelinde ortak noktalar yaratmayı becermeliyiz.
Uyurgezerlikten çıkmak
Paylaş