Diyalog Gazetesi
2025-01-19 10:07:53

Türkiye yine askıda

Mustafa ERDOĞAN

19 Ocak 2025, 10:07

Aşağı yukarı dört aydır devam eden PKK’nın silâhsızlandırılması ve tasfiyesi meselesinin daha ne kadar ülkenin siyasî gündemi işgal edeceği ve ayrıca bu girişimin Kürt Sorununda yeni bir ‘’çözüm süreci’’yle tamamlanıp tamamlanmayacağı halâ belli değil. Öte yandan, bu konu bir arka plan gündemi olarak devam derken, bu arada gündemimize İstanbul Barosu yönetiminin görevden alınarak Başkan Kaboğlu dahil yönetim kurulu üyeleri hakkında ceza kovuşturması başlatılması ile Beşiktaş Belediye Başkanının tutuklanması gibi yeni sorunlar da giriyor. Ancak, Çözüm Süreci ihtimaliyle ilgili ilk gündem Türkiye’nin iç barışı ve demokratikleşmesi yönünde ümitvar beklentilere yol açarken, ikinci grup gündem maddeleri siyasî rejimin geleceğine ilişkin olarak var olan endişeleri daha da artırıyor.

İstanbul Barosuyla ilgili gelişme özetle şöyle: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu’nun resmi sosyal medya hesabından 21 Aralık 2024’te PKK üyesi oldukları belirtilen iki kişiyi öven bir paylaşım yapıldığı gerekçesiyle Baro yöneticileri hakkında "terör örgütü propagandası yapmak" ve "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" suçlarından soruşturma başlattı. Bu isnat, adı geçen sosyal- medya paylaşımında, PKK üyesi oldukları iddia edilen kişilerin ‘’gazetecilik faaliyetleri ve gazeteci kimlikleri nedeniyle öldürüldükleri ve devletin savaş suçu işlediği şeklinde yanıltıcı bilgi yaydıkları’’ iddiasına dayandırılmıştır. Soruşturma kapsamında, Baro Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerinin ifadeleri alınarak, haklarında kovuşturma başlatılması için Adalet Bakanlığı’ndan izin talep edildi. Bu arada, Prof. Kaboğlu ile yönetim kurulu üyelerinin görevden alınarak yeni bir yönetim oluşturulması talebiyle İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açıldı.

Muhtemeldir ki, İstanbul Barosu hakkında başlatılan bu görünüşte hukukî sürecin arkasında siyasî iktidarın bu önemli hukuk kurumunu kendi kontrolü altına alamamış olmaktan duyduğu rahatsızlık yatmaktadır. AKP-MHP iktidarı Türkiye’nin en büyük barosunun hukukî yönü bulunan ülke sorunları hakkında bile hükümetin resmî politikasından bağımsız bir tutum izlemesini hazmedememekte; kendi icraatını eleştiren her kişi, kurum ve parti hakkında olduğu gibi Baroyu da kendisine karşı kötü niyetli bir muhalefet odağı olarak görmektedir. Oysa, bırakalım ‘’hukukun üstünlüğü’’nü, en azından hukuk devleti anlayışını içselleştirmiş olan bir siyasî-idarî kadro bile baro gibi özerk kurumların hukukî boyutları olan bir meselede hükümetle aynı yönde düşünmek zorunda olmadığını, aksine bu gibi hukuk kurumlarının varlık nedeninin siyasî iktidarın keyfi gidişatının frenlenmesine hizmet edecek şekilde davranmak olduğunu bilir. 

İkinci meseleye, Beşiktaş belediyesi Başkanı’nın tutuklanmasına gelince, Türkiye’nin alışıldık siyasî şartlarında bir belediye başkanının yolsuzluk yapması olmayacak veya şaşılacak bir durum olmadığı gibi, bu konuda güçlü kanıtların varlığı halinde o kişi hakkında idarî ve cezaî takibat yapılması da normaldir. Ancak mesele şu ki, AKP-MHP iktidarının muhalif belediyelere kötü niyetli muamele tarzı konusunda oldukça kabarık bir sicili var. Siyasî iktidarın ana muhalefet partisi CHP’ye öteden beri düşmanca davrandığı ve özellikle Mayıs 2023 yasama organı seçimlerinden CHP’nin birinci parti olarak çıkmasının iktidarın bu tutumunu daha da şiddetlendirdiğini son haftalarda CHP’li belediyelere yapılan malum operasyonlar göstermiş durumdadır. Onun için, CHP’li Beşiktaş Belediyesine yönelik bu son operasyona kuşkuyla bakanları yadırgamamak gerekir.

Kaldı ki, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyla ilgili sözleri de bu kuşkuları destekler niteliktedir. Nitekim yaptığı açıklamada ‘’daha turpların büyüğü heybede’’ gibi dudak uçuklatan bir ifade kullandı. Bu ifade tarzı Beşiktaş Belediyesi dahil CHP’li belediyelere yönelik bilinen operasyonların yargı organlarının kendi inisiyatifiyle yapılmadığını ve bu sürecin hükümetin bilgisi ve yönlendirmesi altında başlatıldığını düşündürmektedir.

AKP genel başkanı Erdoğan’ın ‘’turpların büyüğü heybede’’ ifadesini en iyi CHP genel başkanı Özgür Özel yorumladı. Şöyle diyor: ‘’Bugün ‘Turbun büyüğü heybede’ demiş. Türkçesi ne bunun,… başta yargı, devletin bütün organları emir ve talimatlarımın altında. Ne demek ‘Turbun büyüğü heybede?’… ‘Bundan daha büyük şeyler var, bilmediğiniz’ diyor. Biz bilmiyoruz, sen biliyorsan... demek ki bu devlet, devlet gibi işlemiyor, senin şahsi istihbarat örgütün gibi işliyor. Ya bir suç var, sen biliyorsun ama soruşturması yok, haberimiz yok -bu da suç, suçu bilip de Tayyip Erdoğan emriyle gizleniyorsa ve zamanı bekleniyorsa- ya da sen suç icat ettiriyorsun.’’

Haksız diyebilir miyiz? Hayır!

Evet Özgür Özel haksız değil, çok güzel söylemiş, ama o kadar.

O kadar, yani: Erdoğan-Bahçeli iktidarının yaptığı bunca haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliğe ve üstüne üstlük halkın büyük bir kısmını içine hapsettiği yoksulluk ve çaresizlik cenderesine rağmen, bundan en büyük avantajı sağlayabilecek konumda olan ana muhalefet partisi CHP iktidardan memnuniyetsizlerin oluşturduğu geniş kitleyi bir türlü kendi tarafına çekmeyi başaramıyor. Nitekim son kamuoyu yoklamaları seçmen kitlesi içinde kararsızların gitgide artmakta olduğunu gösteriyor. Bunun anlamı, AKP’den hoşnut olmayanların çoğunun CHP’yi de tercih etmediği veya tercih etmekte tereddüt ettiğidir. 

Daha önce de zaman zaman olduğu gibi, Türkiye bugün de ‘’askıda!’’

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.