Diyalog Gazetesi
2014-07-17 08:25:14

Ramazan ve Yetimler 2

17 Temmuz 2014, 08:25

"Ayetler Işığında Yetimin Korunması"

Dünkü yazımıza devam niteliğinde olan bugünkü yazımız da Ayetler Işığında Yetimin Korunması hakkında bahsedeceğiz. Hz. Peygamber’in Medine hayatı, kimsesizlerin kimsesi olma vasfının yani merhamet-i Muhammediyye’nin tam anlamıyla en yüksek seviyeden tecelli dönemidir. Hz. Peygamber evinde sade ve tabiî bir aile reisidir. Aile fertlerine ve çocuklara fevkalâde müşfiktir. Enes b. Mâlik hazretleri, on sene kendisine hizmet ettiğini, bu süre içinde bir kez olsun azar işitmediğini, büyük bir memnuniyetle dile getirmiştir. Hatta bir keresinde, gönderdiği yere giderken yolda rastladığı çocuklarla oyuna dalıp kaldığını, daha sonra oraya gelen Hz. Peygamber’in sıcak bir tebessümle, sadece, gönderdiği yere gidip gitmediğini sorduğunu anlatmıştır. Bir başka gün yaşlı bir hanım, işini gördürmek için Medine dışındaki mahalleye kadar Hz. Peygamber’i götürmüştür. Onun merhameti, kendisinden bir şey isteyen kimseye “yok” demesine müsaade etmemektedir. Varsa vermekte, yoksa sadece sükut etmekte, beklemektedir. Çocuklar, yetimler, kimsesizler, yaşlılar ve zayıflar merhamet-i Muhammediyye’de en büyük pay sahibiydiler. Namazda bile omuzuna aldığı çocuklar, sefer dönüşünde terkisine ve kucağına kabul ettiği yavrular, her gördüğü yerde kendilerine selam verip başlarını okşadığı küçükler hep merhamet-i Muhammediyye ile beslendiler, eğitildiler. Hz. Peygamber’i hep kendilerinin kimsesi olarak tanıdılar, bildiler. Yüce Allah’ın bütün fiilleri bir hikmete, bir sebebe bağlı olarak tecelli etmektedir. O, hikmeti gereği insanları farklı imkân ve özellikte yaratmıştır. Bu sebeple toplumda zengin-fakir; kadın-erkek; hasta-sağlıklı; yetim-yetim olmayan; güçlü-zayıf... İnsanlar her zaman vardır. Ancak Yüce Allah anne-baba şefkatinden mahrum olan yetimleri; maddî ve fizikî yönden eksik bıraktığı kimseleri dünyada yalnız bırakmamış, emirleriyle koruması altına almış ve onlar için özel hükümler va’z etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in 21 yerinde doğrudan veya dolaylı olarak, yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. Bu konuda, sadece Duha ve Maun surelerine bakmak bile, yeterli bir fikir verebilir. Kur’an-ı Kerim, Mekke’de nazil olmaya başladığı ilk yıllardan itibaren yetim meselesini ele almıştır.
1) Yetim malının kutsallığı: Allahu Teâlâ, şöyle buyuruyor: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin.” “Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın.” “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar.” Ayetlerden de anlaşılacağı üzere yetim mallarını tastamam vermek için Müslümanlar uyarılmakta akabinde ise bu uyarıyı dikkate almayanların karşılaşacağı durum açıkça ifade edilmiştir. 
2) Yetime zorbalığın haram oluşu: İslâm’dan önce Arap toplumunda, yetimlerin mallarından velileri istediği gibi tasarruf etmekte, gasp edercesine serbestçe harcamaktaydılar. Zorbalık yaparak yetim malının gasp edilmesi haram edilmiştir. Bile bile bu dünyada yetim malını gasp edenin ateş yediğini ve ona yaslandığını yine ayet-i kerimeden anlamaktayız. Buna binaen Allahu Teâlâ, kesin bir ifadeyle bizleri uyarmaktadır. “Öyleyse yetimi sakın ezme.” 
3) Yetime ikram hakkı: İkram; maddi ya da manevi bir karşılık beklemeksizin kolay bir şekilde vermektir. “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.” Ayeti kerimesi insanoğlunun karşılıksız bir şey yapmadığına delalettir. Özellikle yetimleri gözeterek yapmış olduğumuz yardımları ikram çerçevesinde yapmalı hiçbir maddi-manevi karşılık beklenmemelidir. Bu ayet ifade itibariyle olumsuz olsa da bizlere yardıma muhtaç kimselere ikramda bulunmayı öğütlemektedir. Öyle ki; “(Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere ve yoksullara sevdiği maldan harcar.” 
4) Yetimi besleme hakkı: Allahu Teâlâ, şöyle buyuruyor: “Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.” Yine ayet-i kerime de: “Veya açlık gününde yemek yedirmektir.” “Yakınlığı olan bir yetime.” İnsan kendi nefsi için sevip istediği bir şeyi din kardeşi içinde istemeli ve sevmelidir. Elinde olanı din kardeşleriyle paylaşmalıdır. Bu durum yüce bir davranış olup, kardeşlikten bile üstündür. Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç hâlinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme! 
5) Yetim ergenlik çağına ulaşıncaya kadar mirasların korunması hakkı: Allahu Teâlâ, şöyle buyuruyor: “Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar.” Ayrıca “Miras taksiminde yakınlar, yetimler ve düşkünler bulunursa, ondan, onlara da verin, güzel sözler söyleyin.” buyurmaktadır. Bu bağlamda Yetimlerin ve kimsesiz çocukların himayesi, bakımı, haklarının korunması ve tastamam verilmesi çok önemlidir. Bu bağlamda Yüce Allah “Yetimlere karşı adaletli davranın.” buyurmaktadır. 
Kimsesizlerin kimsesi olmak, sevgi ve şefkate muhtaç yetim ve kimsesiz çocuklara merhametle davranmak, insanlık ve Müslümanlık görevimizdir. Yetimlerine ve kimsesizlerine sahip çıkmayan toplumlar, hem yaratıcıya karşı görevlerini ihmal etmiş, hem de toplumsal huzuru baltalamışlardır. Söz konusu durum hem dünya hayatını hem de ahiret hayatını mahvetmektedir. Toplumumuzda beden, ahlak gelişimleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olan, ana veya babasız, ana veya babası belli olmayan, ana veya babası tarafından terk edilen, veya ihmal edilip, fuhuş, dilencilik, içki veya uyuşturucu maddeler kullanma gibi kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve boşluğa sürüklenen korunmaya muhtaç çocuklarla çok az sayıda kişinin doğrudan ilişkisi olmuştur. İnsanlarımızın azımsanmayacak bir bölümü kimsesiz çocuklar konusunda peşinen olumsuz tutum içindedir. Ancak “merhamet” hisleri hala muhafaza edilmektedir. Yetim Rahmettir, bu ümmetin Peygamberi de yetimdi. Yetimi korudu, kolladı ve yetime sahip çıkılmasını vasiyet etti. Bir yetimin başını okşamak, ona kol kanat germek Peygamber’le Cennette iki parmak kadar yakın olmaktır, Cennet’te ‘Darül ferah’ denilen köşke girmektir. 
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.