Bazen dur ve düşün...
Yaşadığın hayatı... Kendini... Nereden geldin, neredesin ve nereye gidiyorsun diye...
Bazen dur ve düşün...
Mutlu musun diye? Mutlu olmak için bazen çok şey gerektiğini sanırsın.
Tıpkı televizyonlarda seyredilen, evlendirme programlarındaki insanlar gibi...
Hani derler ya, “evi olsun, arabası olsun, emekliliği olsun” gibi...
Doğrudur bazı şeylere ihtiyaç var ama mutluluk öyle bir şey ki bazen sadece sevgi dolu bir bakış bile yeterlidir.
Bazen sadece içten bir dokunuş, içten bir sesleniş yeterli olur...
İnsanlar ölene dek mutlu olmak için arayışını, arayışlarını sürdürür. Türlü türlü yollar dener, yeni yeni insanlar tanır... Bazen güzellik peşine düşer, öyle mutlu olacağını düşünür... Bazen maddiyatın peşine düşer, güç ve servetin mutluluk getireceğini sanır... Hepsi de bir arayış, hepsi de gerçeği bir türlü görememe hali...
İnsanlar şu koca dünyada yalnız doğar ve yalnız ölür. Ölürken etrafında insanların olması, insanın yalnız olmadığı anlamına gelmez. Her insan kendi içinde yalnızdır. Ve bu haldeyken kendi kendine yetebilen ve mutluluğun aslında sevgi dolu bir bakıştan öteye gitmediğini anlayan insanlar daha huzurlu bir yaşam sürdürür.
Daha fazla güzellik, insanı daha fazla mutlu etmez.
Daha fazla servet, insanı daha fazla mutlu etmez...
Dünyanın ne çok başarılı ne de çok zengin insanlara ihtiyacı vardır.
Güzellik önemli olsaydı, dünyanın en güzel kadınları aldatılmazdı.
Servet önemli olsaydı, dünyanın en zengin insanları boşanmazdı.
Dünyanın sadece daha çok merhametli insanlara ihtiyacı var. Şefkat dolu, sevgi dolu insanlara...
Tıpkı bir ailenin sahip olacağı merhametli ve sevgi dolu bireyleri gibi...
Ektiğiniz tohumlara dikkat ediniz. Sevgi ve merhamet tohumları ekilen bir ailede sevgi her engeli aşar...
Merhametin ve sevginin iyileştirici gücünü önemseyin ve hayatınızdan hiç eksik etmeyiniz...
Son olarak, mutsuz olmaktan korkmayınız, bazen mutsuzluğun o sonsuz gibi gelen girdabında yüzmek insana çok şey katar... Keskin ve acı baharatlar, sert ve inişli çıkışlı renkler... Bunların hepsini de tecrübe etmekten korkmayınız.
Mutsuzluk bir acıdır sırasında, bir yüzleşmedir sırasında... Kaybolmaktan korkmayınız girdapta... Sonsuza kadar sürmez kaybolmak... Onun da bir büyüsü vardır, onun da bir noktası vardır.
Yolumuzun üstünde her zaman çiçekler olmayacak... Bazen çalılar da olacaktır. Bazen tökezlediğimizde, çalılardan yaralanabiliriz... Ne olursa olsun; misafir olarak geldiğimiz dünya hayatında, her an’ı yaşamak... Tüm mesela bu...
“Olmak ya da olmamak...” Tüm mesela bu...
Zamanı durduracağınızı sanarak, zamana meydan okumayınız.
Zamanın sizde yapacağı değişimleri kabul ederek, onunla yaşayınız. Yıllara meydan okumak gibi bir derdiniz de olmasın. Olduğunuz şekli kabul ederek, kendinizle barışık bir şekilde yaşamak, en güzeli değil mi?
“Nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok...”
Bazen tökezleyeceğiz, bazen düşeceğiz de... Çünkü yürümeyi seviyoruz, koşmayı seviyoruz... Bazen de gereğinden fazla bize hayatımızı zehir eden duygu ve insanlar ile karşılarız. Olabilir... Boğulma tehlikesi yaşadığımız için, denizde yüzmekten vazgeçirilir mi? Elimizde, kolumuzda ve bacaklarımızda çizikler olduğu için dağda bayırda yürümekten vazgeçilir mi?
Sırf bunları yaşıyoruz diye, vazgeçilir mi yaşamaktan? Cevap; Hayır...
Mutlu bir hafta sizinle olsun... Hayatı geldiği gibi yaşamak... “Sen gökyüzüsün, olanlar ise hava durumu...”
Olmak ya da olmamak...
Paylaş
Magusalı 3 Yıl Önce
Çok güzel ifade etmişsiniz. Evinizde tüp bitmiş yedeği de yok. Mutluluk kalır mı. Çok basit ancak bu toplumun gerçeği..insan olmanın verdiği duygu ve düşünce. O kadar.
Ayse 3 Yıl Önce
Cok guzel bir yazi olmus , elinize saglik. Yazilarinizi hep zevkle okuyoruz. Size de mutluluk dolu gunler dilerim.