Yaşadığımız coğrafyada belkide son günlerin en popüler sorularından biri ile karşı karşıyayız. Aslında bu soru, doğrudan sorulmuş olmasada, medyaya yansıyan tartışmalar bizi bu soruya yöneltmektedir. Bu soru toplumsal yaşantımızda yeni bir soru olmamasına rağmen bugüne kadar yanıtını ertelediğimiz bir sorudur.
Acaba Kıbrıs Sorununda biz ne istiyoruz?
Coğrafyamızda toplusal bir mutabakatla ne istediğimiz sorusuna cevap veremiyoruz. 1974 sonrası belkide üzerinde çok konuştuğumuz Kıbrıs Sorununa, bireysel olarak çeşitli cevaplar vardır. Fakat toplusal bir uzlaşı olarak somut bir cevap ortaya koyduğumuz söylenemez.
Peki Kıbrıs Sorununda biz ne istiyoruz sorusu sorarken soru doğru bir soru mudur?
Evet soru doğru bir sorudur ama ortada bizleri toplusal bir uzlaşıya götürecek herhangi bir yapıcı uzlaşı ile ortak bir bilinç yaratabilmiş değiliz. Kısacası toplumsal olarak bu sorunun cevabını henüz bilemiyoruz.
Ne istiyoruz sorusunu bir kenera bırakırsak, toplumsal bilinç yaratmak adına şu sorunun cevabnı aramaya yönlenmemiz gerktiğini düşünmekteyim. Biz ne yapmak istiyoruz?
Herhengi bir devlet dairesine gittiğinizde, daire araç park yernine ve sonra daire binasına ve çevresine şöyle bir göz atınız. Araç park yerinde lüks sayılacak onlarca araç park edilmişken, daire binasının içler acısı bir durumda olduğu dikkatinizi çekecektir.
En büyük sorunlarımızın başında gelen eğitim ve sağlık kurumlarımızda da durum farklı değildir. Okul ve hastahane park yerlerinde lüks arabalar park edilmişken, okullarımız ve hastahanelerimizin fiziki yapıları yetersiz bir haldedir. Dahası kapasitalerini aşarak hizmet hizmet vermeye çalışmaktadırlar.
Lüks arabalara düşkünüz ama kullandığımız lüks arabaları kalite ve standartı düşük yollarda kullanmaktan şikayetçi değiliz. Kullandığımız lüks arabalara yüksek rakamlarla seyrüsefer öderken, ödediğimiz verginin karşılığını hiç sorgulamıyoruz. Herkes aydınlatma ücreti öderken, geceleri niye karanlıkta araba kullanıyoruz diye sormuyoruz. Çizgisi olmayan yollarda ezbere araba kullanıyoruz.
Sorun lüks arabalar değil elbette. Sorun sosyal ekonomik kalkınmanın yaşantımızla toplumsal görüntümüzün aynı olmamasıdır. Bununda ötesinde sorunlarımızın çözümünü Kıbrıs Sorununa bağlamamız ve bu noktada da toplumsal bir biliç oluşturamamaızdır. Kıbrıs sorununda ne istediğimizden ziyade toplumsal bir bilinç oluşturabilmemiz için ne yapmamız gerektiğini sorgulamalıyız. Çünkü bizler toplumsal bir biliç için bugüne kadar yapılmaması gereken ne varsa hepsini yaptık vede yapmaya devam ediyoruz. Başarının yarısı istemekse, öteki yarısıda çalışmaktır. Bizler çalışmayı bıraktık, sadece istemekle yetiniyoruz.
Herkese güzel bir hafta dielklerimle, iyi pazarlar.
İstemekle yapmak arasında
Paylaş