Orta Doğu’daki savaş her gün yeni bir merhale kat ederek şekil değiştiriyor. Tarih ne yazacak bilemeyiz… Zaten süreç de sona ermiş değil… Kehanette bulunmak bile imkansız ama bu savaşın “tarihi nitelikte” olduğundan kuşku duymamak gerekiyor. Hem savaşın şekli, hem uğruna savaşılan şeyler, hem de geleceğe olacak etkileri benzersiz olabilir…
Savaşın şekli konusunda konuşamam; ne askerim, ne de elektronikçi… Bundan sonraki generallerin elektronik harp konusunda yetişmek zorunda kalacakları kesin gibi görünüyor… Orduları ve savaşları, mühendis askerler veya askeri mühendisler yönetecek. Bilim yoksa zafer de olmayacak!
Yine de, uğruna savaşılan değerler bundan bile önemlidir… Kimileri savaşı ısrarla Müslüman-Yahudi savaşına dönüştürmeye çalışıyor olsa bile Müslümanların çoğunlukta olduğu en önemli devletlerin bu savaşa karışmaktan uzak durdukları görülüyor. Bu durum, sadece politik tutumlarla izah edilemez; Müslüman değerler sisteminin de herkes için aynı olmadığını gösteriyor. İsrail, Hamas ve Hizbullah gibi “siyasal İslam” bayraktarlığı yapan örgütlerle savaşırken ellerini ovuşturan ve hatta her siyasal İslamcı lider öldürüldüğünde bayram yapan Müslüman liderler ve kalabalıklar var. Siyasal İslamcı örgüt ve liderler, İsrail devletini yok etmek için savaşıyorlar. Erdoğan gibi ikircikli konuşan liderler de ve tarafsız kalan liderler de var ama… Erdoğan, hem iki devletli çözümü savunuyor, hem de Hamas ve Hizbullah gibi İsrail’i ortadan kaldırmayı amaçlayan örgütlere destek veriyor.
Savaşın önemli bir nedeni de Hindistan-Avrupa yolu üzerindeki ticaretin rantını kimin toplayacağıdır. Amerika, İbrahimi anlaşmaları ile bu yolu güvence altına almayı planlarken bu ticaret yolunun İsrail’in varlığını ve Arap devletleri ile iş birliğini de sağlamlaştıracağını hesaba katmış olmalıdır.
Kısaca yazmak gerekirse, bugünkü savaşa yaklaşımdaki temel sorun, “İsrail’in bölgedeki varlığını kabullenmek veya kabullenmemek” olarak belirlenebilir. İsrail’in varlığını ortadan kaldıranlar için bu savaş “kutsal” bir savaştır. Politik nedenlerle başlamadığı gibi, orta yollar bulunarak bitirilmesi de mümkün olmayacaktır. Bu “kutsal” saldırıyı kullanan Netanyahu, savaşı “İsrail’in varoluş mücadelesi” olarak takdim edebilmekte ve kendi halkı içindeki gücünü artırmaktadır. Kutsal savaş, kendi karşıtını da besleyerek yayılmaktadır.
Bu savaşın sona erdirilmesinin tek bir yolu var: Gazze veya Lübnan gibi İsrail ile sınırdaş olan bölgelerde İsrail’in varlığına yönelik tehditlerin temizlenmesi, en azından ciddi şekilde azaltılması gerekiyor. Uluslararası toplum devreye girecekse bunun için girecek! Oysa, Türkiye gibi Yahudi düşmanlığının giderek arttığı ülkelerde, savaşı sona erdirmek için gerekenler konuşulamamaktadır bile…
İsrail, varlığına yönelik bu tehdidin bir gün fiili bir savaşa dönüşeceğini hesaba kattığı için olsa gerek, bugün kullandığı savaş makinesini sürekli olarak geliştirmiş ve hazır tutmuştur. Bugünkü savaşçı gününün nedeni de bu tehdidin varlığı değil midir? Ortada böyle bir gerçek varken, “İsrail bölge ve dünya barışı için tehdittir” demek basit ve çevreye yaranmak amacı güden popülist bir söylem olmaktan öteye gidemez…
Bugünkü İsrail, 1948 yılında Birleşmiş Milletler kararı ile kurulmuş bir devlettir. İki devletli çözümü savunanlar bile İsrail’in 1948 yerine 1967 sınırlarına çekilmesini talep etmektedir. Bu savaş, “yaşamsal tehditleri” ortadan kaldıracak, Filistin’de bir de Arap devleti kurulmasını destekleyecek, iki devletin yan yana yaşamasını temin edecek yeni bir sistem kurmayı vaat eden yeni bir yaklaşımla ortaya çıkana ve bu yaklaşım güçlü bir şekilde destek bulana kadar bitmeyecek.
Bu savaş bitmediği sürece, bizim gibi toplumlarda İsrail’e sövme modası devam edecek. Kim daha çok ve daha iyi söverse kazanacak… Kazanacaklar da ne kazanacaklar? İsrail’i olduğundan daha büyük bir tehdit olarak sunarak popüler olacaklar. Politikacılar seçim, gazeteciler okur veya izleyici kazanacak… Kazandıkça daha fazla sövgü ve komplo üretecekler… Bunlarınsa kan dökülmesini önlemeye hiçbir katkısı olmayacak!
Bölgedeki yıkıcı savaş, İsrail’in varlığına yönelik tehditler sona ermeden, Filistinli Araplar çağdaş bir devlete sahip olmadan sona ermeyecek…