Günümüzde siyasi ve ekonomik yaşamımız, sağanak yağmura, şemsiyesiz yakalanıp, “subba sucuk” ıslanmış gibi oldu. İnsanlar, ekonomi; pandemi ve döviz krizi ile büyük sorunlar yaşıyor.
Şimdi yerel bulaş olgusunun da artması ile iki olay gelişti. Bir, insanlar kendi kendilerini izole etti. Bu çarşı pazar hareketini daha da daralttı. İkincisi, kontrolsüz açılımdan sonra bir kez daha hesapsız, yeni kapanma içine girdik. Turizm, eğitim bu kez ilan edilmeden kapandı. Düğünler, barlar arka arkaya kapatıldı. Bu vatandaşın güvensizlik duygusunu psikolojik olarak tetikleyerek, kendini izole etmesini besledi. Bu alanda çalışan fotoğrafçı, “basdisçi”, çiçekçi, gelinlikçi, salon sahipleri, organizatörlerle buralarda gündelikçi veya devamlı çalışanları, buraların işletmecilerini bu hal doğrudan etkiledi.
Barlar da kapatıldı. Peki buralarda çalışan ve iş yapan insanlar. Buralara çerez, meyve, sebze, içki, meşrubat satanlar. Temizlik, mutfak alanında çalışanlar vs. bundan nasıl etkilenecek? Yani pandeminin ilk dalgasında darbe yiyen, ekonominin tüm alanları, bundan daha kurtulmadan şimdi bu hesapsız kitapsız adımların arkasından bir ikinci darbeyi daha yedi. Yani sağanak yağmurda yine şemsiyesiz kaldık. Yine “subba sucuk” ıslandık. Üstelik bu yeni hal, “kuruduğumuz”, yani sağlık açısından sıfır vaka olayından sonra gerçekleşti. Turizm, eğitim sektörleri büyük darbe aldı. Esnafın, imalat sektörünün diz çöktüğü bir ortamda bu ikinci sağanak da bizi vurdu.
Şimdiki sağanak, döviz krizinin de yol açtığı ve yoğun şimşeklerin çakıp; düştüğü yeri yakıp yıkan yıldırımlarla da yüklü. Hem “subba sucuk”, hem de düşen yıldırımlarla da yanıp kavurma oluyoruz.
Aynı olguyu Kıbrıs sorunu ve dış politikada da yaşıyoruz. Üstelik bunu yalnız biz yaşamıyoruz. Çünkü BM Genel Sekreteri Sayın Guterres’in bir cümlelik açıklaması üzerine Kuzeyde ve Güneyde sayfalar dolusu yazı. Öfkeli konuşmalar yapılıyor. Yani bu konuda da iki taraf, şemsiyesiz sağanağa yakalandı. Bu sağanak yağmurda Güney; Fransız Bakanı, Kapalı Maraş sınırında ve Yavuz Sondaj gemisi üzerinde askeri helikopterle dolaştırarak medet arıyor. Sayın Anastasiadis, BM Genel Sekreteri’nin bu açıklaması üzerine nasıl olumlu ortam gelişebilir arayışını teşvik etmek yerine, “Türkiye’nin tehditleri altında görüşme olmaz“ diyerek şemsiyesiz, sağanak altında koşmaya çalışıyor.
O bunu yaparken Türkiye’den ve Kuzey Kıbrıs’tan Sayın Anastasiadis’in başlaması muhtemel süreci darbelemek niyeti ile ifade ettiği, ön koşul saklı ifadesinin mantığına benzer sesler yükseliyor. “Federasyonu görüşmeyiz” diye, yani iki taraf da sağanak yağmurda korunaklı bir yer veya şemsiye aramaya değil “subba sucuk” ıslanmaya devam diyor. Kafamıza yıldırım düşmesi de mümkünken.
Peki Sayın Anastasiadis; “Crans Montana kaldığı yerden devam etmeli” derken, kopan noktayı, yani, “siyasi eşitlik ve etkin katılımı kabul ediyor mu? Ayrıca BM Genel Sekreteri’nin Berlin Zirvesi’nde ifade ettiği, ‘bu defa 5’li Konferansın farklı olacağı‘ ve “çözüm odaklı, öngörülebilir bir görüşme süreci”, yani ilanihaye değil, makul bir takvim içereceği vurgusunun, içinde olduğu açıklamasına ne der? Bunu Türkiye Dışişleri ve Kuzey Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı neden Sayın Guterres’in bu bir cümlelik son açıklaması sonrası, ortak olarak sormaz ve dile getirmez?
Ama seçim var. Bu nedenle, açık artırmadaymış gibi; biri, “ben daha federasyoncuyum”, diğerleri de “ben daha iki devletçiyim” yarışı içine girerek, el artırma çabasına girdiler. Ama sonunda bu bedel, kendi keselerinden değil; pandemi, ekonomik kriz ve çözümsüzlük belası ile sağanak yağmurda, “subba sucuk” olan halkın çuvalından ödeneceği için bol keseden bu açık artırmada pervasızca el yükseltiyorlar. Ya bir şemsiye, ya bir korunak. Esas bu. Bu berbat sağanakta yalnızca, Sayın Tufan Erhürman ile Sayın Serdar Denktaş şemsiyeyi hatırlatan açıklamalar yaptı. Buna herkes gözünü çevirmeli. Ayrıca, Sayın Volkan Bozkır’ın BM Genel Kurulu Başkanlığında olduğu da akıllara girsin.
Guterres, sağanak yağmur ve “subba sucuk”
Paylaş