Sosyal medya hayatımızda büyük bir öneme sahip, en azından çoğumuzun. Günde bir iki kere sosyal medya bağlantımızı açıp bakıyoruz. Fotoğraf paylaşıyor, arkadaşlarımızın fotoğraflarına bakıyor, durum güncelliyoruz ve hatta bulunduğumuz yeri belirtiyoruz.
Facebook, sosyal medya platformunda öncelik kazanmış, hayatımızda gelişen olayları hızlı ve ücretsiz bir şekilde sunduğundan dolayı tercih nedeni olmuştur. 1.2 milyardan fazla kullanıcısıyla, dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesi kadar bir nüfusa sahip olan Facebook’un, çevrimiçi bir bilim laboratuvarı olduğunu biliyor muydunuz?
Günlük yaşantımızın bir parçası haline gelen Facebook, davranış modelleri ve psikolojik eğilimleri gözlemlemek için sosyal ağ kullanıcılarını incelemekten geri kalmıyor. Her ne kadar Facebook’un bu araştırmalarına denek olmak can sıkıcı görünse de Facebook kullanım şartlarını onaylarken (genellikle okumadan onaylarız), bu tarz deneylere otomatik olarak izin vermiş oluyoruz.
Hoşumuza gitse de gitmese de Facebook, sosyal ağa yaşantımızın davranış biçimlerini yorumlayarak, insan hayatı üzerine olan etkilerini gösterecek bir güce sahip. 2014 yılında ortaya çıkan gerçeğe göre Facebook, iki yıl boyunca 690 bin kullanıcı üzerinde yaptığı deneyde, haber kaynağında duygusal kelimeleri öne çıkararak kullanıcıların davranışlarıyla ilgili deney yaptı. Facebook kullanıcıların bir bölümüne arkadaşlarının paylaştığı pozitif içerikli duygu durum güncellemelerini sunarken, diğer bir bölüm kullanıcılara ise arkadaşlarının negatif duygusal paylaşımlarını gösterdi. Facebook deney sırasında hiçbir iletiyi değiştirmedi. Sadece deneye özel bir algoritma geliştirerek, pozitif ve negatif duygu durum güncellemelerini algılayarak, deneye yönelik olarak dağıtım gerçekleştirdi.
Deney Facebook durum güncellemelerinde kişilerin etkilendiğini, pozitif paylaşım gören kullanıcıların, pozitif paylaşımlarda bulunduğunu, negatif iletiler gören kullanıcıların ise durum güncellemelerini negatif duygular olarak güncelledikleri belirledi. Deney sonucu yayınlanan mesajların okuyucuların duygu deneyimlerini etkilediğini ve çevrimdışı davranışlarını da etkileyebileceğini gösterdi.
Facebook’un yapmış olduğu bu deney ciddi tepkiler alırken, Facebook, kullanıcıların duygu durumları ile oynamaktan ötürü suçladı. Buna karşılık Facebook, denek pozisyonundaki kullanıcıların haberi olmadan gerçekleştirdiği, psikolojik deneyin rahatsızlık yaratması üzerine özür diledi ve Facebook kullanıcı sözleşmesinde bu tür deneyler yapabileceğini bildirdiğinden, kullanım sözleşmesine aykırı hareket etmediklerini belirtti.
Gelişen teknoloji günümüz yaşantısında kolaylıklar sağlarken, teknolojinin farklı amaçlara da hizmet ettiği Facebook’un bu deneyinden de görülmektedir. Facebook’un davranış modelleri ve psikolojik eğilimleri deneyi aklıma şu soruyu getirdi. Acaba yaşadığımız coğrafyada bizler, çok kültürlü bir yaşama hazır mıyız? Bu sorunun cevabını bize Facebook verebilir mi? Bence neden olmasın…
İki toplumlu görüşmeler hız kazandı ve siyasiler medya organlarında, çok yakında çözümün mümkün olduğunu belirtiyorlar. Fakat buna paralel, iki toplum etkileşiminde yaşanan olumsuz olaylara bir yenisi de 16 Kasım 2015 günü, Türk plakalı araçlara yönelik ELAM örgütünün yaptığı saldırılar eklendi ve yapılan bu saldırlar da ilk değil.
Masada iki toplum için bir antlaşma metni hazırlanıyor ve belki de dünyanın en iyi antlaşma metni de olacaktır. Fakat Kıbrıs Adası’nda, ağırlıklı iki toplum olarak, çok kültürlü sosyal bir yaşama hazır mıyız? Ben bu sorunun cevabını Facebook’un bulabileceğini düşünüyorum. Herkese iyi pazarlar.