Yılın sonuna yaklaşmakla birlikte, Nisan 2020’de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimine de altı aydan kısa bir süre kaldı. Yakın zamanda adayların kesinleşmesi ile birlikte, seçime kadar olan süreç gündemi meşgul edecektir.
1974’ten günümüze kadar olan 45 yıllık zaman dilimi içerisinde, Güney Kıbrıs Rum kesiminde yedi kişi başkanlık koltuğuna otururken, Kuzey kesimde dört kişi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştur.
Sayın R.R. Denktaş ile başlayan süreç, Mehmet Ali Talat, Derviş Eroğlu ve Mustafa Akıncı ile devam etmiştir. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan dört kişinin de siyasi görüşleri; ikisinin sağ ve ikisinin de sol görüşlü olduğu bilinmektedir. Siyasi görüşlerini göz önüne aldığımızda her iki siyasi düşünceninde Kıbrıs Sorununa farklı yaklaştıkları görülmektedir. Ama iki toplumlu görüşmelere geldiğimizde, masada sahip oldukları siyasi görüşlere göre değil, küresel aktörlerin isteklerine göre hareket etmek zorunda kaldıklarını her zaman gözlemledik.
Bizdeki durumun aksine Güney Kıbrıs Rum kesiminde bugüne dek yedi kişi başkanlık koltuğuna otururken siyasi görüşleri her ne olursa olsun, Rum Ulusal Konsey kararlarının dışında herhangi bir görüş ile masaya oturmamışlardır. Gerçekleşen toplumlararası görüşmelerde ise ufak ufak da olsa kendi istekleri doğrultusunda kazanımlar elde etmeyi başarmışlardır. Nisan 2004’teki Annan Planı dahi, Kıbrıs Türkü’nün pek de lehine olmamasına rağmen yine de “Hayır” demişlerdir.
Yakın tarihimizi şöyle bir gözden geçirecek olursak Rum liderliğinin hep aynı oyunu oynamaya devam ettiğini ve kazanımlarını günden güne artırdığını gözlemlemekteyiz. Buna karşılık bizler hala empati kurmaya çalışıyoruz. Fakat buradaki sorun; kurmak istediğimiz empatiyi de doğru bir şekilde kuramıyor oluşumuzdur. Çünkü Rum liderliği ile doğru bir şekilde empati kurabilseydik, gerçek nihai emellerinin, Kıbrıs Adası’nın tümünde otorite sahibi olmak olduğunu anlamış olurduk. Empatiyi doğru şekilde sağlamış olsak! Rum liderliğine yardımcı olur istediklerini verirdik veyahut da aynı irade ile adadaki varlığımızı pekiştirecek adımlar atardık. Adadaki varlığımızdan vazgeçmeyeceğimize göre öncelikle kendi içimizdeki çarpık yapılaşmaya bir son verip bir an önce sosyal, ekonomik ve kültürel yaşantımızı sürdürülebilir bir yapıya dönüştürmeliyiz.
Rum liderliğinin bizlerle ada iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı bir anlaşma yapma niyetinde olmadıklarını artık kabul etmeliyiz. Bizler adadaki varlığımızın devamı için toplum yapımızı güçlendiren eylemler ortaya koymadıkça, Rum liderliğinin güdümünde bu görüşme süreci daha da uzayıp gidecektir.
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacak kişilerin, toplumsal konulara olan duyarlılıklarının ön plana çıkarılması taraftarıyım. Aday olan kişiler Kıbrıs Türk toplumu adına bugüne kadar ne yaptılar ki, bundan sonraki süreçte de cumhurbaşkanlığı makamını talep etmektedirler? Çünkü artık şu noktada hemfikir olmalıyız ki cumhurbaşkanlığı makamı; aday olan kişinin kazanımı değil, toplumun kazanımı olmalıdır.
Güzel bir hafta olması dileklerimle, herkese iyi pazarlar…
Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru
Paylaş