Merhaba sevgili Diyalog okurları. Bu haftaki köşe yazımda güncel bir konuya değinmek istiyorum. İki gün önce gerçekleşen kolejlere giriş sınavlarının 2. Basamağını geride bıraktık.
Uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından çocuklarımız üç saat süreyle ter döktükten sonra kısa bir süre içinde notlarını öğrendiler. Hazırlık sürecine tanık olduğum iki öğrencimden bahsetmek istiyorum.
Bir tanesini sınav sonrası yaşadığı aşırı stres ve endişeden dolayı hastaneye kaldırdık. Çocuk matematikten iyi yapamadığı ve notunun düşük geleciğini düşündüğü için hem büyük bir kaygı hem de endişe yaşadı. Eminim bu stres sınav öncesinden başlamış ve sınavdaki performansının düşmesinin de büyük bir nedeni bundan kaynaklanmıştır. Stresin artması vücutta biyolojik olarak birçok değişime neden oluyor ve bu da performansı etkiliyor.
Yaşadığı bu stres ve başarısızlık kaygısı yaşamında da sağlığını ileri derecede olumsuz etkiliyor. 11 yaşındaki bu çocuklarda sürekli tırnak yeme ve yüz mimiklerinde değişimlere birçok kez bizzat tanık olduk.
Diğer bir kaygı ise ‘düşük yaptım ailem öğrendiği zaman ne olacak.’
Çünkü çocuklarımız için şu anda tek seçenek Koleje girebilmek. Devlet okullarımız malum! Ne oranda “eğitim” verildiğini tartışmaya bile gerek yok. Saat 11’de okulda öğretmen bulamıyorsak ve 11.30 da çocuklar kafelerde sigara içiyor, chat’leşiyorsa sistemde bir sıkıntı var demektir. Tabi bu durum en çok ta özel okulların işine geliyor.
Gerek İngiltere’de aldığım devlet eğitimini, gerekse Türkiye’de çalıştığım özel okulları düşünecek olursam, şu anda ülkemizdeki özel okullar 96 yılında İngiltere’de devlet okulunda verilen eğitimden geri durumda. Bunun nedeni ise “competition” yani “rekabet” olmamasıdır. Özel okullar sadece devlet okulunda verilmesi ve olması gerekeni sunuyor.
Bizler yokluk içinde can simidi olarak özel okullara sarılıyoruz, üstelik verilen özel okul harçlarının üstüne eklenecek özel ders ücretlerini de kabul ederek, denize düşen yılana sarılır misali, tek umut özel okulları görüyoruz. Bu nedendendir ki; herhangi bir nedenle veli olarak talepde bulunmak veya eleştiri getirmek isterseniz özel okul idarecileri “beğenmezsen al çocuğunu git” diyebiliyor. Hakkımızı arayamıyoruz bile. Çünkü seçenek yok.
Gelelim çocuğumuza. Ailesi diğer KKTC vatandaşlarına nazaran ekonomik olarak karşılayamayacağından çocuk, kolej sınavını geçemezse düz devlet okuluna gidecek. Diğerleri gibi özel okul şansı yok. Çocuk sınavdan çıkıyor ve 11 yaşında bir yetişkin gibi geleceğinin kaygısını yaşayarak hastalanıyor.
Peki bu çocuğun suçu ne ? Burada asıl suçlu kim? Bine yakın öğrencinin katıldığı ve sadece belli sayıda öğrencinin alınacağı sınavda birkaç puanla kaybeden bu çocuk mu, devlet mi?
Gelelim diğer çocuğumuza. Diğer çocuğumuz yüz üstünden 94 alarak takdire değer bir başarı sağladı. Fakat biz sadece geri kalmış ülkelerde olan bir vizyonla eğitime at yarışı mantığıyla baktığımızdan bu nota sevinemedik. Gerek aile gerekse biz öğretmenler çocuğu karşımıza alıp neden 6 puan kaybettiği ile ilgili sorguladık. Çünkü sistem bize bunu öğretti. Sistem bugüne kadar biz öğretmenlere, “çocuğun ne yapabileceğini değil ne yapamayacağını ölçmeyi” öğretti.
“Nasıl dolandırıp sorarsam daha çok hata yapma olasılığı olur, nasıl demoralize edebilirim” i öğretti. Biz ödüle, alkışa, takdire alışkın değiliz. Biz cezaya, “olmadı git baştan yap” a alışkınız.
Cumartesi sınava giren tüm değerli öğrenciler; “hepsi” veya “hiçbiri”, önemli olan siz ve sizin bundan sonraki başarılarınız. Ben hepinizle gurur duyuyorum, çünkü siz bu toplumun geleceğisiniz.