Çünkü taraflar, sorunu çözmek için karşılıklı ortak buluşma noktaları yaratmak yerine, kendi bakış açılarına göre, dar “milli” çıkarlarını, karşı tarafa dayatmak için, diğer güçlerden kendi lehlerine destek bularak sonuç elde etmeye çalışmaktadırlar.
Bakın, son dönemler itibari ile konuya yaklaşalım. Güney; gaz konusunda adanın diğer sakini olan ve aralarında toplumsal sorun bulunan Kıbrıs Türk Toplumu ile ortaklaşa bir sonuca gitmek yerine, dış güçlerin destekleri ile bu konuda tek yanlı adımları ilerletmeye çalıştı.
Sonuç itibari ile Güney; İtalya'nın ENI şirketi ile son sondaj adımını attı. Buna yönelik olarak Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Toplumunun itirazlarını ise AB üyesi olmanın avantajı ile İtalya ve Fransa’nın çıkarları ile birleştirerek, atlatacağını sandı.
Ama sonuçta Türkiye’nin tepkisi ile beklediği desteği, ne İtalya’dan ne de Fransa’dan gördü.
Şimdi hayal kırıklığı yaşıyorlar. Güney basınında ilgili sondaj ekipmanlarının sökülmeye başladığı haberleri yer almaya başladı.
Kıbrıs Türk Tarafı ise Güneyin bu tek yanlı adımları durdurmak için bildiği yola girdi.
Türkiye’nin gücüne ve desteğine sığındı. Bu ise Kuzeye ve Türkiye’ye yeni sıkıntılar yaratıyor. Bir kere Türkiye bugün, Irak ve Suriye'deki sorunlarla uğraşıyor. Üstelik bu bölgede baş aktör olan Rusya, ABD ile doğrudan çok zik zaklı ilişkiler içinde bulunmak zorunda kaldı.
Yalnız bunlarla değil, bölgesel aktörler İran, Irak, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır, Katar ve Suriye ile yine çok zik zaklı ilişkiler içinde olmak zorunda kalıyor.
Bunlar yanı sıra AB ile ciddi sorunlar yaşıyor.
Aynı zamanda Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile de oldukça gergin bir ilişki içine girmiş bulunmaktadır.
Kıbrıs Türk Tarafının tüm beklentisi ise çok yönlü sıkıntılar yaşayan Türkiye'nin, bu sorunla ilgili olarak masaya elini daha da sert vurması ile sonuç almaya dayanmaktadır.
Ancak, çok yönlü çıkarları ve endişeleri olan Türkiye’nin, günümüz koşulları içinde bir şıpsevdiye dönen devletler arası ittifak gerçeği karşısında, değişebilen tutumları gözetmesi gerçeği var.
Bu nedenle Kıbrıs Türk Tarafı kendini tam güvende hissetmemektedir.
Bunun en açık göstergesi, kendini milliyetçi olarak tanımlayan kesimlerin, gece gündüz verdikleri demeçlerde, “Sana söylerim kızım, gelinim sen duy “ misali, yaptıkları açıklamalarda gözükmektedir... Güya Ruma ve Federal Çözümü isteyen Kıbrıslı Türklere dönük olarak yapılan sert açıklamaların gerisindeki sesleniş, “Şöyle olacak, böyle yaparız” ifadeleri gerçekte, doğrudan Türkiye ‘ye yöneliktir.
Kuzey- Güney Kore...
Bu yüzden iki tarafın artık, tek yanlı adımlar yerine, bu sorunu çözmek için doğrudan birbirlerine dönük olarak ne alıp vereceklerini netleştirerek, çözümü kendi ellerine almaları gerekiyor. Aksi, kendi dışlarındaki güçlere dayanarak diğerine, kendi tek yanlı adımını dayatmaya çalışmak, adaya huzuru getiremeyecektir .
Baksanıza düşman kardeşler Kuzey ve Güney Kore, Kış olimpiyatlarına ABD’nin kür kür etmesine karşın, ortak takım ve ortak bayrakla katıldılar.
Böylece nükleer savaş endişesi taşıyan ortak yarım adalarına, geçici huzur getirdiler. Büyük güçlerin işi daha da karıştırmalarını şimdilik soğuttular. Bu durum ise düşen sıcaklık nedeni ile daha sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek için diplomatik alana hareket imkanı açıyor... Yani, ayrı ayrı dayandıkları güçlerle sonuç elde etmek yerine, kendi inisiyatif alanlarını genişletecek adım attılar.
Bu yüzden Kıbrıs’ın iki taraf, bir birlerine, başkaları üzerinden dayatma yapmayı değil, adanın geleceği için kendi ortak akıllarını harekete geçirmeyi öne almazlarsa, dar milliyetçilik bakışı içinde adada tümümüz, “Acıların çocukları“ olmaya devam edeceğiz.