banner564

Yıldönümü

Bazı şeylere hiçbir şey sizi hazırlayamaz ve hiçbir şey bazı insanların boşluğunu dolduramaz. 


Birkaç gün önce Andız’ın ölümünün birinci yılı geldi ve geçti ve zamanın kuşlardan hızlı uçtuğunu bir daha hatırladık. 


Meryem, eşi, Lefkoşa’nın varoşlarındaki bir camide mevlit ayarladı. Hocayla konuştu, gülsuyu ve mevlit şekeri ısmarladı. 


Ayrılırken “Ama sen gelmeyeceksin hanım,” dedi hoca. ”Kadınları almıyoruz.”


Normalde Surlariçi’ndeki Arapahmet Camisi’ne giderdi Meryem, ama hocası değişmişti. Gitmedi.


Çocukluğumda annem Ramazanlarda mahalledeki bir kadın arkadaşı ile her gece yürüyerek Ayasofya’ya yatsı namazından sonra kılınan teravihe giderdi. Hiç geri çevrilmediler. Ne değişti?


“Ne yaptın,” diye sordum Meryem’e.


“Ne yaptım? Hiç,” dedi omzunu silkerek.  


Herkes gibi o da her şeyin eskisinden kötü olmasına ve daha kötü olmaya devam etmesine alıştı.


Dün Espasito’yu havaalanına götürürken “Andız sağ olsaydı seni bıraktıktan sonra Lefkoşa’ya giderdim,” dedim.


“Evet. Gülerdiniz,” dedi.


Andız hayatı ciddiye almayan, hep komik tarafını gören, gülen ve güldüren bir insandı. 


Ölünce en eski arkadaşımı kaybetmedim sadece. Beni güldüren tek insanı da kaybettim. Sadece ben değil. Güldürdüğü birçok başka insan. 


Son zamanlarında onu sık sık görmeye gittiğime mutluyum. Ölmeden birkaç gün önce o günlerde adada olan oğlum Selim ve Espasito ile birlikte gitmiştik ziyaretine. 


Bize bir süre baktı. Gülümsedi ve “Ben bu üçlüyü sevdim,” dedi. 


Yeni alınan, baş tarafı yükseltilmiş, hasta yatağında yatıyordu. Yatalak bir süre geçireceği düşünülerek alınmıştı o yatak, ama Andız içinde birkaç gün yattı. Kötüleşti ve hastaneye kaldırıldı. Orada da uzun kalmadı. Birkaç gün içinde hayattan ayrıldı.


Önünde bilgisayarı, telefonu, suyu ve ilaçları salonun arka kısmındaki yemek masasının başında azametli kilosunu rahat ettirmek için yaptırdığı özel koltuğunda oturur bulurdum onu hep. Aşırı şişmanladığı için yürüyemez, evden dışarı çıkamaz olmuştu. Binde bir Galfa ile üçümüz deniz kenarında bir balıkçıya giderdik, onu da yapamaz olmuştuk. 


Galfa da ankilozan spondilit olduğu için geçmeyen acılar içinde idi ve bir yere kıpırdayamaz hâldeydi.


Gülmek istediğimde Andız’a, ağlamak istediğimde Galfa’ya gidiyordum.


Andız’ın arkasındaki etajerin üzerinde her yıl kuruduktan sonra açılıp bol çiçek vererek beni şaşırtan orkideler olurdu.


“Nasıl beceriyorsun be Andız?” 


“Onlara her sabah konuşuyorum.” 


Hatıralarını yazmaya başlamıştı. Bitirmesi için onu ikna etmeye çok çalıştım ama bıraktı. Gazete aboneliklerini iptal etti. Telefonda arkadaşlarıyla ateşli konuşmalarını da. Hatta en sevdiği şey olan yardımcısına para verip atlara, köpeklere veya maç sonuçlarına para yatırmaktan bile vazgeçti.


“En iyi arkadaşın benim,” derdi. “Her zaman evdeyim.” 


Her zaman değilmiş be Andız.


*


Amerikalı yazar Joyce Carol Oates’in sözlerini tekrarlıyorum: Sevdiklerinizle geçirebildiğiniz kadar çok zaman geçirin çünkü bir defa gittiler mi ebediyen gitmiş oluyorlar.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ben
Ben - 1 yıl Önce

Oates'in sözü benim de aklıma Behçet Necatigil'in Sevgilerde şiirini getirdi:

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Urla'li Tolga
Urla'li Tolga - 1 yıl Önce

Metin Bey merhabalar.Her yazınızı zevkle okumaktayim. Anilarinizi ise ayrı bir keyifle okumakta , heyecanla , devamını beklemekteyim. Sevgiler , Selamlar .

Sadık azimli
Sadık azimli - 1 yıl Önce

Andız Abi çocukluğumun anılarında kaldı. Çetinkaya Spor taraftarı ve kulüp müdavimi idi. Kulüp ve bahçesi benim gibi bölgedeki çocukların oyun alanı idi. Ledra Palas Otel'inin karşısında hisar üstünde tek katlı güzel bir binaydı. Oğlu ile ( ismini hatırlayamadım) her igün ikindi vakti kulübe gelir zaman geçirirdi. Zaman zaman oğlu da bize katılır bilardo , topcuk oynardık. Andız Abiyi bu vesile ile anarken Allah'tan rahmet dilerim.

Nick
Nick - 1 yıl Önce

Teşekkürler Metin Bey.

Deniz
Deniz - 1 yıl Önce

Hatıraları kitaplaştırmak psikolojik olarak insanı yoran, yıpratan bir iş. Okumak zevkli olsa da yazan için her açıdan zor. Bu anlamda biraz empati göstermek gerekiyor.

Urla'li Tolga
Urla'li Tolga - 1 yıl Önce

Metin Bey merhabalar ,tüm yazılarınızı zevkle okumaktayim. Anilarinizin devamını ise heyecanla beklemekteyim. Teşekkürler. Sevgiler

banner608

banner474