Bilim dünyasında ortaya atılan yeni fikirler, bazen, kök salmadan önce kabul görmez hatta alay konusu olur.
İngiliz bilim insanı James Lovelock’un 1970’lerde ortaya attığı Gaia Teorisi bunlardan biridir.
Bu teoriye göre, “Yeryüzündeki tüm canlı ve cansız varlıklar, yaşayan devasa bir varlığın parçası ve ortağıdır. Bu ortaklığın bütünü, gezegenimizi yaşam için zinde ve rahat bir habitat olarak sürdürme gücüne sahiptir.”
Lovelock’un tespitlerine göre, yeryüzünün canlıları ortak hareket ederek çevreyi birlikte tanzim eder. Canlılar; hava, su ve toprakla karşılıklı olarak etkileşimleşir.
Fotosentez, yani bitkilerin güneş enerjisini gıdaya çevirirken oksijen üretmeleri, bunun örneklerinden biridir.
Bir başka örneği Amazon yağmur ormanlarında görmek mümkündür. Burada bulunan 400 milyar ağaç, senede beş metreden fazla yağmur alır. Bu gani yağmurun bir nedeni coğrafyadır: Ekvatordaki yoğun güneş ısısının kara ve denizdeki suyun buharlaşmasını hızlandırması; okyanuslardan nem taşıyan rüzgârlar; gelen havanın yükselmesine, soğumasına ve yağmura dönüşmesine neden olan çevredeki dağlar.
Ama tek neden bu değil: Amazonların zengin yeşilliği her gün gökyüzüne 20 milyar ton su buharı salar. Diğer yaratıkların püskürttüğü kimyasallar yağmur oluşmasına katkıda bulunur.
Bu ve bunun gibi alışverişler dünyada canlılar için en elverişli koşulların süregelmesini sağlar.
Ünlü bilim dergisi Nature’de yayımlanan bir çalışmaya göre, canlıların etkisi olmasaydı dünyanın ısısı 27 santigrat derece daha sıcak olabilirdi.
Lovelock hipotezinin adını, eski Yunan Yeryüzü Tanrıçası Gaia’dan aldı. Bilim dünyası, biraz da bu romantik isim nedeniyle Lovelock’un teorisini ciddiye almadı.
Ama artık alıyor.
Avrupa Uzay Ajansı’nın uydusuna Gaia adını vermesi bu değişikliğin işaretlerinden biridir.
Gaia konusunda bir kitap yazan Fransız düşünür Bruno Latour, insan düşünce hayatında Lovelock’un teorisinin Galileo’nunki (1564-1642) kadar önemli olduğunu söyler.
Gaia Teorisi’nin geçerlilik (ve yeni bir kanıt) kazanmasının bir nedeni de iklim değişikliğidir.
Canlılar bir çevrede sadece yaşamazlar, faaliyetleri ile onu şekillendirirler de. Çevre dediğimiz şey bu şekillendirmelerin bir toplamıdır.
İnsanlık kısacık bir dönemde iklimin dengesini değiştirebildi ise sayısız diğer yaratık, dünyada hayatın var olduğu üç milyar yıl içinde çevreye bir etki yapmamış olabilir mi?
New York Times, birkaç gün önce, Gaia Teorisi’ni anımsattığı başyazısını şöyle bitirdi:
“İnsan gezegenin beyni, bilincidir. Biz yeryüzünün kendinin farkında olmasıyız. Bu çerçeveden bakıldığında, çevre konusundaki sorumluluğumuz daha açık olamaz. Sera gazları salgılayarak sadece iklimi değiştirmedik; evrensel bir canı ağır bir şekilde yaraladık ve biyolojik ritmini ciddi olarak bozduk. Dünyayı meydana getiren canlılardan müteşekkil topluluğun hiçbir üyesi bizim sahip olduğumuz bu imtiyazlı bakış açısına sahip değildir. Biz hariç hiçbiri, gezegensel vücudumuzun adalelerini ve damarlarını göremez. Yeryüzünü canlı tutup tutmama seçeneğine bir tek biz sahibiz.”
Bu sözlere “Âmin”den başka ne denebilir?
2 Mayıs 2019 tarihli yazısı
Yeryüzünü canlı tutma veya öldürme
- 19 Mart 2024, 10:13
- 638
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Üsküdarlı - 9 ay Önce
"Âmin" diyelim o zaman biz de Metin Bey. Ruhunuz şad olsun.
Yeri doldurulmaz bir yazar kaybettik.
Gerek bilimsel gerek doğa ve gerekse politik yazıları eşsiz birer örnekti .
Sayın MM iyiki bu dünyadan geçti. O’nu tanıyanlar kendilerini şanslı sayıyorlar mı, farkındalar mı bilmiyorum.
Ben kendimi sayın MM’yi takip etmekle şanslı olduğumun farkındayım.
Mekânı cennet olsun sayın MM.
İyiki bu dünyadan gelip geçtiniz.
Sn.Ruh ikizi; bizler yani Metin Bey’in dizinin dibinden ayrılmayan okurlar olarak büyük bir yas ve özlem içerisindeyiz. Eşsiz bir insan tanıdık. İyi ki iyi ki yazılarını okuduk. Sizin yorumlarınızı görünce bir an için, Metin Bey’in sağlığındaki günler aklıma geliyor. Keşke hayatta olsaydı diyorum her seferinde. Keşke…