Rum lideri Anastasiadis, Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin Kıbrıs açıklarında keşif yapmasını gerekçe göstererek, müzakere masasını terk etmişti...
Kendisi; Mısır, İsrail ve Rusya ile stratejik anlaşmalar yaparken, Barbaros’a bu kadar sert tepki göstermesinin perde gerisinde, Rum tarafının ‘ince hesapları’ vardı...
Anastasiadis; al-ver sürecine girileceği için bundan kesinlikle kurtulmak istiyordu...
Rum tarafı açısından doğru olan, masadan çekilmek, Barbaros’u koz olarak kullanıp, yeni taleplerde bulunmaktı...
Nitekim bunda başarılı oldu...
Müzakerelerin yeniden başlaması öncesinde, Garantörlük konusunu ciddi bir şekilde gündeme getirdi...
Yunanistan’ın yeni Dışişleri Bakanı Kocas, New York ve Ankara’ya giderek, bu konuda ciddi müzakerelerde bulundu...
Anastasiadis, bu arada hem AB’den, hem de ABD’den önemli destek mesajları aldı...
Kuzeydeki seçimlerde Akıncı’nın kazanmasıyla, müzakere masasına dönmeyi kabul etti...
Şimdiki ortam, Rum lideri açısından çok daha iyi ve umut verici...
Bundan daha iyisini asla bulamaz...
Artık ‘vurma’ mesajı yok
Biraz gerilere gidecek olursak, Rum tarafının ‘tek yanlı’ doğal gaz arama çalışmaları her defasında Türkiye’nin sert uyarıları sonucunda durduruluyordu...
Türkiye; o dönemlerde “vururum” diyordu ve bu yöndeki uyarısı caydırıcı oluyordu...
Ne var ki; Rum tarafı bu kez doğal gaz çalışmalarına ünlü Amerikan şirketi ile başladı...
Ve Türkiye bu kez “vururum” demedi...
Sadece, Barbaros gemisini gönderdi...
Bunun, Rumlar açısından tehdit edici veya ürkütücü hiçbir yanı yoktu...
Ama onlar bunu büyük bir koz olarak kullandı...
Anastasiadis “Geri çekilmezse müzakereler başlamaz” dedi...
Barbaros geri çekildi...
Müzakereler de başladı...
Türk tarafı, bu kez masaya otururken ‘kırmızı çizgilerden’ söz etmedi...
Tam tersi, Ankara ve Lefkoşa’dan “en kısa sürede çözüm” mesajları verildi...
Şartların mükemmel olduğu söylendi...
Hangi şartlar?..
Garantilerin kaldırılması ön şartıyla masaya oturan bir Rum liderliği var...
Yunanistan ona büyük bir destek veriyor...
AB’nin sürece dahil olması
Rum basınında yer alan ve KKTC tarafından yalanlanmayan haberlere göre; Türk tarafı, Rumların yıllardan beri üzerinde ısrarla durduğu “AB’nin sürece dahil edilmesi” önerisini de kabul etmiş görünüyor...
AB’nin sürece dahil olması, tüm üye ülkeleri kapsayan hukuk kurallarının kabul edilmesi anlamına geliyor...
Serbest dolaşım, yerleşim ve mülkiyet hakkı...
Müzakereler ilerledikçe, AB’nin de sürece dahil edilmesi halinde karşımıza çıkacak en önemli sorunlardan biri garantiler, bir diğeri ise mülkiyet hakkıdır...
Herkesin, kendi mülküne dönebileceği bir haktan söz ediyorlar...
Bunun kabulü, iki bölgeliliği yok eder...
Daha başka?..
İki yüz bin Türkü iflasa sürükler...
İşte o nedenle hem Müzakereci Özdil Nami’nin, hem de Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bu süreçte işleri çok zor...
Üzerlerinde çok ağır bir sorumluluk taşıyorlar...
Evet; kalıcı ve sağlam bir çözüm istiyoruz...
Ama bizleri bir daha toparlanamayacak şekilde çözmelerine engel olacak bir çözüm...
İçte birlik olunursa, müzakere masasında oturanlar da güçlü olur...
Ne var ki; şu anda öylesi bir ortam yok...
Tam tersi; son 40 yılın en kötü günlerinden geçiyoruz...
Dr.Fazıl Küçük’ün son nefesini verirken söyledikleriyle noktayalım:
Tanrı Kıbrıs Türkü’nü korusun!..