Lefkoşa surlarının üç giriş kapısından, kuzey girişi olan Girne Kapısı’nı Lefkoşa Surlariçi’ne doğru geçtikten sonra yaklaşık 150 metre sonra sol tarafında rahmetli Dr. Fazıl Küçük’ün muayene ve çalışma ofisi olarak kullandığı bina yer alıyor. Uzun bir zaman restore halinde olan bina geçtiğimiz Nisan ayında yeniden ziyaretçilere açıldı. Her Kıbrıslı Türk’ün mutlaka ziyaret etmesi gereken ve oradaki tarihi havayı soluması gerekir diye düşünüyorum. Dr. Fazıl Küçük kendini hem mesleğine hem de toplumuna adamış bir liderdi. Halkçı bir kişiliği olan Dr. Küçük'ün Cuma günleri şimdi müze olarak kullanılan kliniğinde, halkı ücretsiz olarak muayene eder, fakirlere ücretsiz ilaç verirdi. Müzeyi gezerken, çalışma odasının duvarında asılı duran Dr. Küçük’ün özlü sözü dikkatimi çekti;
“Bizlere miras bırakılan enkazı temizlemek pek kolay olmayacaktır. Ancak geceyi gündüze katarak çalışacak ve bizden sonraki nesillere sağlam temeller üzerinde kurulmuş bir istikbal vereceğiz.”
Kıbrıs Türk toplumu 1974 sonrası oluşan coğrafyada, gerçekten çok mu çalıştı yoksa 1974 öncesi yaşadığımız toplumsal travma ile birlikte dünya bize izolasyon uyguluyor edebiyatı yaparak mağdur psikolojisine mi büründük?
Dünyada travma yaşamamış herhangi bir toplum yoktur. Kıbrıs gibi küçük bir adada da yaşayan Türk ve Rum toplumları da tarihin akışı içinde travma yaşadılar. Coğrafyamızdaki yaşantılar sonucu oluşan travma her iki toplumun ruhunda yaşamaya devam etmektedir. Çünkü yaşanılan travma mağdur psikolojisi ile canlı tutulmaya devam edilmektedir.
Her iki toplumda, toplumlar arası görüşmeleri mağduriyet psikolojisi ile yürütmektedir. Yönetim ve güç paylaşımı odaklı yapılan görüşmelerde, Rum liderliği mağduriyet psikolojisini Türk nüfusuna ve Türk askerinin adada bulunmasına dayandırmaktadır. Türk toplumu ise mağduriyetini 1960 Cumhuriyetinden dışlanmış olması ve Rum toplumunun silahlanmasına dayandırmaktadır.
Günümüz dünyasında mağduriyet siyasi bakımdan avantaj kazandırmaktadır. Çünkü mağdur olmak, ahlaki bir haklılık zırhına sahip olmak anlamına gelmektedir ve siyasi bir üstünlük sağlamaktadır. Fakat her iki toplumunda kendilerini mağdur görmeleri, mağdur psikolojisine sahip olmaları ve hatta mağdurluk duygusunu, kimliklerinin temel yapı taşlarından birisini olarak kullanmaları, yaşanan travmayı nesilden nesile aktarmalarına neden olmaktadır. Bunun nedeni mağdur psikolojisine sahip her iki toplumun tümüyle kendini haklı görme eğiliminde olmalarıdır. Böylesi bir durumda toplumlar arası empati kurulamadığından, öteki olarak gördükleri toplumu mağdur ettiklerini farkına varmazlar. Çünkü kendilerini sürekli haklı görmektedirler ve toplumların kutuplaşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu nedenledir ki Sayın Akıncı zaman zaman empati sözcüğünü dile getirmektedir.
Yaşanılan travmanın, toplum mağduriyetine dönüşmesinde veya dönüşmemesinde topluma liderlik edenlerin önemli ve etkin rolleri vardır. Dr. Küçük yaşanılan travmanın mağduriyete dönüşeceğini görebiliyordu. İleri görüşlü bir toplum lideri olan Dr. Küçük’ün bu öngörüsü geceli gündüzlü çalışmamız gerektiğini söylemekteydi. Bugün sosyal ve ekonomik olarak daha farklı noktalarda olabilseydik, Kıbrıs masasında çok daha farklı konuları görüşüyor olacaktık.
Kırk yıldan fazladır süre gelen Kıbrıs sorunu şimdilerde İsviçre’nin Mont Pelerin bölgesine taşınmaya hazırlanıyor. Belki İsviçre Alplerinin temiz dağ havası Kıbrıs sorununa iyi gelir. Amaç iki toplumlu görüşmelere daha iyi yoğunlaşmak! Her iki lidere de seslenerek belirtmek isterim ki, iki toplum arasında ortaya çıkan doğal eşitsizlikleri, sağlıklı bir eşitliğin temel İlkeleri doğrultusunda, uyum içinde yaşayabilmeyi sağlayamadıktan sonra Mars’a da gitseniz faydası olmayacaktır. İyi bir hafta dileklerimle, herkese iyi pazarlar.