Reha ARAR - yorum

Kıbrıs bir ada olmasına rağmen sadece deniz ürünleri sunan lokanta sayısı çok da fazla değildir. Bir ada ülkesi olarak bakıldığında daha fazla balık lokantası olması gerektiğini düşünürsünüz.
  Bunların bir kısmı daha çok ada dışında tutulan balıkları sunar. Bir kısmı ise daha tutucudur ve ada balıkçılığını desteklemeye çalışır. 
  Uzun yıllardır çalıştığım iş yerine giderken önünden geçtiğim; fakat uzun süre içine hiç girmediğim Red Lobster balık lokantasına geçtiğimiz günlerde yolum düştü.
   Burası tam bir aile işletmesi. Erol ve Kerry Canseç ikilisi evin temel direkleri, zaten tam bir Kıbrıs villasının İngilizleşmiş şekli Red Lobster.
Erol veya babası her sabah balığa çıkar ve o gün ne tutulursa akşam müşteriye o sunulur. Eğer kısmetinize hava kötüyse deniz ürünleri ve mezelerle karnınızı doyurursunuz.
Sadece mekâna adını veren ıstakoz üç gün önceden siparişe göre yapılıyor. Zaten Erol’un da ihtisası neredeyse bu olmuş. 

Hijyene büyük önem veriyor

  İngiltere’deki deneyimlerini ve birikimlerini Kıbrıs’a aktaran, başarılı bir restoran işletmecisidir Erol Canseç. Hijyene de çok büyük önem veriyor. Ancak ülke genelinde hijyen şartlarından ve a la carte hizmetlerin eksikliğinden dertli. 
   Aslında doğrudur Kıbrıs’ta alışkanlıklar nereye gidilirse gidilsin çoğunlukla bir set menü ile biter. Burada da genellikle aynı şey var. Öncelikle gelen mezeler güne göre değişiyor, diğer bir deyimle Alsancak pazarında o gün taze ne varsa Erol ve Kerry çifti alıp getiriyor ve pişiriyor. 
   Bahçe salatası, deniz börülcesi, tarama, karides kokteyl hep mevcut. Arkasından somon füme rulo, balık köftesi, kalamar tava, istiridye ve yengeç köftesi geliyor. 
    Bazı günler jumbo karides, deniztarağı ve balık şiş de oluyormuş. Ana yemek ise o gün denizden çıkan balık. 
   Aslında benim özlediğim İstanbul’da bulamadığım bir türde mekân, mutlaka gidilmeli derim.