Yapılan yanlışları sorgulayan ve bunlardan ders çıkaranlar olduğu gibi; hala haklı olduğuna inanıp kendi kendini teselli edenler de var...
Sonra dünü bırakıp, bugüne geçerler...
Umutla sarıldıkları yaşamın tadını çıkarmak isteyenler veya mutsuzluğa oynayanlar...
Bir tarafta bir pire için yorgan yakanlar, diğer yanda mutlu olmasını bilen, insanları sevgiyle kucaklayanlar...
Yaşamın dünü, bugünü ve yarını olduğuna göre; üçüncü aşama hepimiz için çok daha önemlidir...
Çünkü ‘yarınların’ ne olacağı bugünden belli değildir...
Hayatın ne getirip, ne götüreceğini kestiremezsiniz...
Hiçbir şeyin insana kalıcı olmadığını bilerek yaşamaktır önemli olan...
Zenginlik de, makamlar da, sağlık ve dostlar da...
Hele dostluklar, o kadar çok değişkenlik gösteriyor ki; ciddi ciddi düşünmeye kalkarsanız üzüntüden kahrolursunuz...
Mahkeme koridorunda gerilen ve ‘sen-ben’ kavgasıyla yargıcın huzuruna çıkarılan evli bir çift düşünün...
Geçmişin tüm güzelliklerini o anda unutuverirler...
Ve mevcut mal varlığından veya banka hesaplarındaki paradan ‘ne kadar pay alacaklarını’ tartışırlar...
Mahkeme salonundan öfke, kin ve nefretle ayrılırlar...
Hesapsız yaşam olmaz
Konuyu sosyal yaşamdan, ekonomik boyuta getirecek olursak, herkesin ‘yarınlar’ için telaşlanması gerekir...
Özellikle de borçlanma aşamasında...
“Şunu da alalım, nasıl olsa taksitle öderiz” diyerek borç altına girenler, bir süre sonra maaş sıkıntısı çekebileceklerini veya ülke koşullarının değişebileceğini de düşünmek zorundadırlar...
Küçük bir ülkede 140 bin alacak-verecek davasının mahkemelere taşınması büyük bir olaydır...
Hiç kimse bunu hafife almasın...
Üstelik, takipteki alacakların sürekli artması daha ciddi tehlikelerin habercisidir...
Bu noktada, eski bakanlardan Derviş Kemal Deniz’in verdiği örnek üzerinde durmak istiyorum:
Bankaya gidip borçlanıyorsunuz ve mevcut maaşınıza göre ayda bin TL taksit ödeyebileceğinizi düşünüyorsunuz...
Çünkü aldığınız maaşın bir kısmını elektrik ve su giderine, bir kısmını telefona, bir kısmını benzin ve diğer araç giderlerine, bir kısmını çocuğun okul taksidine, bir kısmını da gıdanıza ve diğer zorunlu tüketim maddelerine ayırıyor, geri kalanla da taksit miktarınızı ayarlıyorsunuz...
Ne var ki; bir süre sonra bu hesap dengesi bozuluyor...
Bir bakıyorsunuz elektrik ücretlerine bir çırpıda yüzde 20 zam yapılmış...
Akaryakıt fiyatları her iki, üç ayda bir artıyor...
Buna paralel olarak araç giderleriniz de artmış...
Elektrik ve akaryakıt fiyatları artınca, okul ücretleri ve günlük tüketim maddelerinin fiyatları artmaz mı?..
Elbette artar...
Taksitler aksamaya başlar
Ve işin bu noktasında elinize geçen para ile önceliği geçime verirsiniz...
Taksitler de aksamaya başlar...
Kuşkusuz ilk zamanlarda bankalar bundan rahatsızlık duymaz...
Çünkü taksitler geciktikce faiz bindiriyor ve karları artıyor...
Eğer işinizi kaybetmemişseniz bile, değişen yaşam koşulları yüzünden taksitlerini ödeyemez duruma geliyorsunuz...
Kendinizi bir anda mahkeme koridorlarında buluyorsunuz...
Böylesi bir gelişme moralinizi bozuyor, sağlığınızı olumsuz yönde etkiliyor...
İşte o nedenle, dünü, bugünü düşürken, yarınları atlamamak gerekiyor...
Yarınların ne getireceği bugünden belli değildir...
Hiç kimse kendini garantide görmesin...
Bugün mağdur olanları da küçümsemesin...
Yarınların ne olacağı hiç belli değildir...
O nedenle yarınları düşünürken “boşver, ölümlü bir dünya” diyerek, olmayanı harcamayalım...
Telaşlanmak ve doğru karar vermek ‘boşverden’ daha önemlidir...