Kanun Hükmünde Kararnamelerin Anayasa Mahkemesi tarafından ara emri ile durdurulması olayı oldukça önemli bir konudur.
Bu, Anayasal yetkinin pervasızca istismarına dönük bir adıma yönelik olarak alınan sağlıklı bir karardır.
Çünkü demokrasinin en önemli yanlarından biri güçler ayrımıdır. Seçim olması ve Meclis dahil, yürütmeden sorumlu olan organların seçimle iş başına gelmesi, tek başına demokrasinin ölçütü değildir..
Demokrasinin en temel özelliği olan seçimin, eşit koşullarda ve sağlıklı yapılması kadar; demokrasinin kurumsallaşmasının bununla bütünleşen diğer önemli ve olmazsa olmaz özellikleri de var. Bu da seçimle gelenin gücünün, güçler ayrımı ile belli bir denge içinde olması özelliğidir.
Yani "yürütme" gücünün, Anayasal diğer organlarla dengelenmesidir... Bu organlarda yasama ve yargıdır...
Eğer seçimle iş başına gelen bir Hükümet; yalnızca seçime dayanarak; yasama ve yargının, hükümet gücünü dengelemesini sağlayacak bir yapı içinde görev yapmazsa, bu sonuç itibarı ile "sandıklı diktaya" yol açar.
Bu denge ise, yasamanın, yürütmeyi denetlemesi. Yargının da denge içinde, yürütme gücünü ve yasamanın alanını, Anayasal ve yasal olarak ele alabileceği bir yetki ve yapı içinde olmasını gerektirir.
Ama buradaki en hayati noktalardan biri de yargının; bu Anayasal görevini yaparken, tüm siyasi yapılardan bağımsız olması ve yürütmenin güdümünde olmamasıdır…
İşte bu nedenle demokrasilerde, toplumsal bir sözleşme olan Anayasalar, yasama, yürütme ve yargının güç dengesi içinde olmasına özel bir önem verir. Yargı bağımsızlığını düzenleyecek özelliklere de dayanır…
Parlamenter veya Başkanlık sistemi olsun, bu gerçekleşmezse, o rejimlerden demokrasi olarak söz edemezsiniz.
Olan "Sandıklı Otoriterlik" olur.
Bu bakımdan Anayasa Mahkememizin, Anayasal bir düzenleme olan KHK yetkisinin, hükümet tarafından Meclis’in yetkisinin gasp edilerek istismar etmesine dönük kararı, bu ilke bakımından çok önemlidir.
Şimdi bakın, Türkiye'de bu dönemde en fazla tartışılan konulardan biri, TBMM atlanarak KHK’ler çıkartılması olayıdır.
Evet, Türkiye'de haksız ve vijdansız bir darbe girişimi oldu. OHAL ilan edildi. Bu ilan edilirken dahi, KHK'lerin özel olarak bu olaya dönük olacağı halka söylendi. Şimdi bunun aşıldığı söylenmektedir. Bu tartışılıyor.
Peki, Türkiye'deki gelişmelerin çok yakından etkilendiği KKTC'de, hangi Olağan Üstü Hal var da, UBP- DP hükümeti KHK yoluna başvurdu?
Çıkarttığı KHK'lerin hangisi, 1,5 aylık gecikmeye tahammülü olmayacak konularla bağlantılıdır. Üstelik bunları kağıt üstünde, Meclisi Olağanüstü toplantıya çağırarak geçirme imkanı da var. Bu tutumla aynı zamanda, bunu yapmaktan da aciz olduğunu da göstermiş oldu.
Dolayısı ile Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, Türkiye'deki gelişmeler nedeni ile de hükümetin, kolaylıkla KKTC'ye koplayabileceği bu durumun önünü de kesen sağlıklı bir haldir.
Siyasallaşma yok
Bu bakımdan bir başka gerçeğimize de sıkı sıkı sarılmamız gereği ortaya çıkmaktadır. Bu da KKTC' de yargının siyasallaşmadığı gerçeğidir…
Bakın, KHK'lerin Anayasa Mahkemesi kararı ile durması ile şimdi eski bir niyet yeniden şu sözlerle gündeme taşındı.
"KKTC'de Hukukun Üstünlüğü değil, ama yargının üstünlüğü var" diyen söz ifade edildi.
Kimse kusura bakmasın. Günümüzde Türkiye'de yargının siyasallaşmasına yol açan ve herkesin şikayet ettiği durum; yürütmelerin yargı ile dengelenmesine dönük tepkilere bağlı olan, böyle sözlerle ve yaklaşımlarla gelişti.
Şimdi Anayasal dengeyi gasp edenlerin bu yanlış yaklaşımını yargı durdurunca, hemen yargının bağımsızlığını zedeleyecek açık niyetler de ifade edilmeye başladı...
Bu önemlidir.
Çok yakın geçmişte, özellikle Ekonomik Program tartışmaları için de ansızın, yargının da program içinde ele alınması niyeti ortaya çıkmıştı. Büyük ve haklı tepkiler gelişmişti. Bu çok sağlıklı bir tepki idi.
Bu nedenle şimdi de yargının bağımsızlığı konusunda hassasiyeti eksilmemiz gerektiği, hele bu sözler ifade ediltikten sonra çok daha gereklidir.
Çünkü yakın ilişkimiz olan Türkiye'deki gelişmeler bize, olumlu ve olumsuzluklarla birlikte, yansımasını bulmaktadır.
Eğer yasama, yürütme, yargı arasındaki dengeyi koruyamaz ve bu yapı içinde hele yargının bağımsızlığını gözetmezsek; çoğunun gıpta ettiği demokrasimizi de katletmiş olacağız.
Bunun bize ne acılar yaşattığı, siyasi tarihimizde vardır. 1974 öncesi "Sandıklı ama Sancaktarlı" otoriter dönemlerin ve 1974 sonrası da "Sandıklı" ama, bu kez, yürütme ağırlıklı dönemlerin acı yaşanmışlıklarını unutamayız.
Bu nedenle hangi siyasi görüşten olursak olalım, bu gün geliştirdiğimiz ve sıkıntılarına karşın gıpta ile bakılan demokratik yaşama dönük hassasiyetleri gözetmemiz gerekir.
Dolayısı ile görüşü ne isterse olsun, KHK uygulamasına dönük durdurma kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin bu tavrına herkesin, saygı göstermesi gerekir.
Bunu da, yargının bağımsızlığına asla gölge düşmemesi titizliği içinde ele almak gerekir...