KKTC, devlet olma unsuru kabul edilen Toprak(ülke), insan topluluğu ve egemenliğine sahiptir. Bu nedenle 1963’te silah zoru ile ortaklık yönetiminden atılmamız nedeniyle sırf halkımıza gereken hizmetlerin verilmesi için kurduğumuz KKTC, yasal bir devlettir.
Öte yandan, sadece Rum halkını temsil eden güneydeki yönetimin 1960’ta kurulan iki halklı ortaklık yönetimi olmadığı inkar edilemeyen bir gerçektir.
Siyasi çıkar hesaplarıyla, Türkiye’nin Akdeniz’de söz sahibi olmaması ve dışlanması amacı ile, sadece Rum halkını temsil eden güneydeki yönetimin 1960’ta kurulan yasal Kıbrıs cumhuriyeti kabul edilmesi, gerçekleri değiştiremez.
Bu nedenle, dış düşmanlarımız gibi KKTC’de yaşayan ve ülkemiz ile devletimizin olanaklarından yararlanan bazı kişilerin güneydeki yönetimin yasal, KKTC’nin ise gayri meşru olduğunu ileri sürmeleri, iyi niyetli bir tutum kabul edilemez.
1974’den sonra ortaya çıkan yeni koşullarda artık silah gücü ile adanın kuzeyini alamayacağının bilincinde olan düşmanlarımız, halen içimizdeki işbirlikçilerden yararlanarak devletimizi ve halkımızı içerden çökerterek amacına ulaşmak çabasındadır.
Halen ülkemizdeki popülist yönetim anlayışı ve yetkililerin nemelazımcılığından yararlanan iç ve dış düşmanlarımız, pervasızca devletimizi gayri meşru, sahte diyerek itibarsızlaştırmaya çalışmakta, çalınmış topraklar üzerinde kurulan yönetim diyerek hakaret etmekte, hırsız diyerek aşağılamakta, 5. Kol faaliyetleri ile devletimize karşı inançsızlık aşılanmaya çalışmaktadır.
Hatta bazı devlet memurları bile, güneyde düzenlenen KKTC karşıtı yürüyüşlere katılmakta, yabancı ülkelerdeki toplantılarda ve yayın organlarında ülkemizi kötüleyici açıklamalar yapmakta, bazı STÖ yöneticileri ise, uluslararası kuruluşlara devletimizi kötüleyici yazı göndermektedir.
Ülkemizde çok yaygın durumda olan nemelazımcılığı istismar eden bazı kişi ve örgütler; devletimizin ve halkımızın çıkarlarına karşı saldırılarının şiddetini her geçen gün pervasızca artırmaktadır.
Maalesef ülkemizin geleceğinin henüz tam olarak şekillenmediği ve Anavatanın büyük fedakarlıkları ile her bakımdan rahat ve güven içinde hayatımızı sürdürebildiğimiz gerçeği göz ardı ediliyor.
Üzücü davranışları yapanlar ile bunları koruyup arka çıkanlar; bugünlere gelene kadar çekilen acıları umursamıyor. Bazı kişiler, devlette kolayca iş buldukları ve makam sahibi oldukları ,böylece rahat bir yaşam sürdürdükleri için, sahip oldukları olanakların değerini takdir etmiyorlar.
Bazı kişiler TC-KKTC’ni itibarsızlaştırmak amacı ile her türlü eleştiriyi aşan iftiralar yapmakta, her fırsatta dayanaksızca ve haksızca anavatanı kötülemekte, bizi katliamdan kurtaran ordumuzu işgalcilikle suçlanmakta, hatta 1963-74 döneminde Rum saldırılarına karşı halkımızın can ve mal güvenliğimizi savunan TMT’nı bile dayanaksızca ve haksızca kötülenmektedir.
Oysa, yeniden geçmişe götürülmemiz, uçuruma sürüklenmemiz anlamında olacaktır. Bu nedenle, halkımıza devletimize ve Anavatana saldırmayı alışkanlık haline getiren, televizyon ekranlarında devletimize hırsız ve sahte diyen, çalınmış topraklarda kurulan yönetim diyen aşağılayan, maaş aldığı devletini yıkmağa çalışan, ona hakaret eden ve görev yaptığı kuruluşun ilkelerine uymayan ,memurlukla bağdaşmayan davranış içinde olanlara karşı, iktidar daha fazla hoşgörü göstermekten vazgeçmeli ve haklarında yasal işlem yapmalı. Aksi halde gerekeni yapmayan yetkililer de sorumluluk altında kalacaklar.
Varlığımıza dönük saldırılar artık ciddiye alınmalı
- 10 Haziran 2020, 09:31
- 66
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi