Bir ülkenin ne kadar zengin olduğunu belirleyen doğal kaynakları değil insanlarıdır.
Zenginlikten kastım sadece para değildir.
Zenginlik tarifinin içinde özgürlük, hoşgörü, adil yargı, okullar ve hastaneler, kadın erkek eşitliği, din ve ırk ayrımının yarattığı çekişmelerin yokluğu gibi hayatı kaliteli yapan unsurlar vardır.
İyi bir gelire sahipsiniz ama Suudi Arabistan’da yaşıyorsanız, ne fayda?
Dünyanın varlıklı ülkelerinin çoğu doğal kaynak fukarasıdır.
Bunların arasında Hollanda’nın ayrı bir yeri var. Hollanda’nın, bırakın doğal kaynağı toprağı bile kıttır.
Tarım arazilerinin büyük bir bölümü “polder” diye bilinen, nehir deltalarının ve bataklık sularının başka alanlara akıtılması ile elde edilen topraklardır.
Bu yüzden denir ki “Dünyayı Tanrı, Hollanda’yı Hollandalılar yarattı.”
İlk polderler On İkinci Yüzyıl’da yapıldı. Deniz seviyesinin altında ve bugün ülke arazisinin yüzde yirmisini meydana getiren bu tarım alanlarının yönetimi devlet, özel sektör ve vatandaşların meydana getirdiği, sıkı müzakere geleneklerine sahip örgütlerin elindedir. Polder kültürü Hollanda insanının karakterinde önemli bir yer tutar.
Hollanda ileri teknoloji kullandığı için “tarımın silikon vadisi” olarak bilinir.
Konya ilinden biraz daha büyük olmasına rağmen arazisinin yarıdan fazlasını ziraatçılığa tahsis eden ülke, dünyanın en büyük tarım ürünü ihracatçılarından biridir.*
Bu ihracat dünyada, değer olarak, arazisi ondan 270 kere daha büyük olan Amerika’nın ardından ikinci gelir.
Yıl boyunca milimine kadar hesaplanmış yapay iklimlendirme altında üretim yapan seralar sayesinde Hollanda dünyanın en büyük domates ihracatçısı oldu. Patates ve soğan ihracatında ikincidir. Dünya sebze tohumu ticaretinin üçte biri Hollanda kaynaklıdır.
Rijk Zwaan tarafından üretilen ve fiyatı dört lira civarında olan bir sera domatesi tohumu 77 kiloya kadar domates vermektedir.
Tarımdaki bu muazzam başarıyı daha çarpıcı yapan üretim artışının su, tarım ilacı, antibiyotik gibi girdilerde büyük azalmalar yaparak meydana gelmesidir.
Bu gelişmelerin arkasındaki beyin dünyanın en iyi tarım araştırma kurumu sayılan Wageningen Üniversitesi’dir.
Zaman zaman ülkenin çiftçileri üniversitede bir araya gelerek deneyimlerini anlatırlar ve üretim artırıcı yenilikleri tartışırlar.
Hollanda’nın tarım konusundaki şaşırtıcı ve kıskandırıcı başarısı, dünyayı tüketen problemlerinin çözülebilir olduğuna işaret ediyor. Ama dünya Hollanda ve bütün dünyalılar Hollandalılar gibi değildir, ne yazık ki.
Bundan sonra geri kalmışlığımızın kabahatini “Rum’un ambargosu”nda veya “dış güçler”de bulan politikacıları dinlediğinizde Hollanda’yı hatırlayın.
*İngilizce bilenler için bu konuda National Geographic’te muazzam bir yazı var :https://www.nationalgeographic.com/magazine/article/holland-agriculture-sustainable-farming
Şimdi tamam.
Hollandanin yaptigi en buyuk gelisme bence bilimsel teknolojik alanda degil de daha cok sosyal alandadir. Yani kendilerini dini ve geleneksel kati doktrinlerden kurtarip esnek olabilme ve yeniliklere acik olabilme aliskanliklarini erken kabullenmis ve uygulayabilmis ulkelerden biri olmalaridir. Eger bir sistem faydaliysa ise yariyorsa kabullenilir yok eger zararliysa terk edilir. Toplum boyle gelisir.
Bizim gibi gerici toplumlarda oldugu gibi "Iste dinimiz boyle gerektirir " veya "Geleneklerimiz soyledir" gibisinden takintilari yok. Bunlari asmis kendilerini bu batakliklardan kurtarabilmis bir toplum.
Bizim de ayni seviyeye gelebilmemiz icin, bu kadar acik goruslu, modern dusunebilen bir toplum olabilmemiz icin kendimizi bu gerici sabit fikirli gelenklerimizden aliskanliklarimizdan kurtarabilmemiz gerekir, fakat bunun tam tersi oluyor malesef. Ozellikle son yillarda modernizme dogru degil de tam tersine dincilige, gericilige, yobazliga dogru batmaktayiz. Bu gidisatla birakin Hollandalilar gibi olmayi simdiki halimizi bile ozleyecek duruma gelecegiz malesef.
Al sana 4 yobaz! Bu yorumu beğenmemiş.