2020’de ise yeni zirveyi zorlayacak!
Dünya Bankası 2021 yılı Uluslararası Borç istatistiklerini yayınladı. Düşük ve orta gelirli ülkelerin 2019 yılsonuna göre dış borçları ve bunların milli gelire oranları beyan edildi. Yapılan çalışmaya ek olarak gelişmiş ülkeler arasında yer alan Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin de 2019 verileri üzerinden kıyaslama göstergesi olması açısından ekleme yaptığımızda tablo daha net şekilde ortaya çıktı. Bu bağlamda, birçok ülkenin finansal dengesizlik yaşadığı ve dış borçlarının arttığı gözlemlendi. 2020 yılında ise Coronavirüs salgının başlaması ile bu borç yükü sene sonu daha ağır hale gelmesi kaçınılmaz olduğu önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıkmıştır.
Türkiye dış borç stoku ve dünyadaki yeri:
Ülkelerin dış borç yönetiminde ortaya konan performans göstergesi niteliği taşıyan oran Avrupa Birliği’nde uygulanmakta olan Maastricht kriterleri gereğince kamu borcunun toplam milli gelirin % 60’ı aşmamasıdır. Ancak, bu çalışmada ülkelerin toplam dış borç stoku hesaba katılmıştır. Bu çerçevede seçilmiş ülkeler, önemli ülkeler ve gelir gruplarını içerecek şekilde borç miktarı ve borç oranları üzerinden yapılan analizler ışığında Türkiye’nin dış borç stokunun milli gelire oranının % 59,4 olduğu ve AB standardının altında yer aldığı gözlemlenmiştir. Aynı oran üzerinden ABD’nin % 106,2, AB’nin ise % 123,5 oranında milli gelirlerinin üzerinde bir borca sahip olduğu anlaşılmıştır. Diğer bir yandan, Dünya Bankasının yayınladığı düşük gelirli ülkeler ortalamasında söz konusu oran % 32,9, orta seviye gelirli ülkeler arasında ise % 25,8 ile Türkiye’nin altında yer aldıkları müşahede edilmiştir. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’in dış borcu ise milli gelirlerinin % 14,8’ini oluşturmakla birlikte ülkenin dış finansman bağımlılığının minimal seviyede kaldığı anlaşılmıştır.
KKTC ve Güney Kıbrıs dış borç analizi:
KKTC için maalesef güncel kamu borcu ve özel sektör borcu olmak üzere toplamda uluslararası dış borcunu gösteren veri olmadığından mütevellit dünya içerisindeki yerimizi belirleyip, kıyaslama yapamıyoruz. Güney Kıbrıs’ta ise 2013 krizinden sonra hızla artmaya başlayan dış borç, 176,5 milyar dolar seviyelerinden keskin şekilde artış yaşayarak 208,5 milyar dolar seviyelerine tırmandı. Toplam Milli gelirleri 24,5 milyar dolar seviyesinde olan Güney Kıbrıs’ın dış borcu gelirlerinin 8 katının üzerine yükselmiş ve borç yönetimindeki krizin devam ettiği gözlemlenmiştir. Dünyadaki borçlanma oranlarının kabul edilebilir seviyelerin kat ve kat üzerinde ödeyemeyeceği bir borç yükü ile zan altında kalmıştır. Likidite krizinin aslen yaşandığı Yunanistan’da dahi bu oran 2019 sonu itibari ile % 176,6 oranındadır. Rum tarafının bu borcu sürdürülebilir olmaktan çoktan çıkmış vaziyetteyken, ileride borcun yerel gelirlerle hafifleyemeyeceği aşikar.
Değer kaybeden Türk Lirası dış borçta dezavantaj:
Türkiye ve KKTC için dış borcun ödeme gücü ve kapasitesi üzerindeki risk faktörü ve negatif etken Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısında hızlı değer kaybetmesidir. Zira devletlerimizin gelirleri de Türk Lirası bazlı olduğundan dolayı yabancı para birimindeki borç miktarı sayesinde ödeme gücü zayıflamakta ve borç gelire göre yerli para birimi bazında hızla artmaktadır. Diğer bir deyişle yeni dış borç alınmasa dahi borç miktarı TL bazında hızla yükselmektedir. Bu durumu basitçe Türk Lirası maaşı olan çalışanın döviz borcunun taksitleri aynı miktarda olması ancak Türk Lirası cinsinden maaşının daha büyük bir bölümünü taksitine yatırmasına benzetmek mümkündür.
Dış borcu azaltan ve yönetimini sağlayan etkenler:
1. Savaştan kaçınmak ve ordu harcamalarını azaltmak.
2. Yaşam beklentisine göre emekli yaşını artırmak.
3. Kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması ve adaletli vergi sisteminin tesisi.
4. Ekonomik büyüme ve istikrarlı yerel para birimi.
5. Kamu yolsuzluğunu önleyici reformlar.
6. Doğrudan yabancı yatırımların artması için güvenli siyasi, hukuki ve ekonomi ortamı.
7. Borçlanma üst limit standartlarının belirlenmesi.
Türkiye ve KKTC coğrafyasında jeopolitik risklerin artması sonucunda dış borç dinamiklerindeki riskler yukarı yönlü seyretmektedir. Zira Doğu Akdeniz ve Ege bölgesinde aralarında Lübnan’ın, Yunanistan’ın, Kıbrıs adasının ve Azerbaycan’ın yer aldığı ve bunların karşı taraflı olarak diğer aktörlerinde müdahil olduğu bir siyasi ortamda hiç şüphesiz ki ordu harcamalarının artması söz konusudur. Buna ek olarak 2020 yılında dünyayı etkisi altına alan Coronavirüs neticesinde azalan ekonomik faaliyetlere dayalı olarak ekonomik küçülme de dış borç üzerinde etkili olacak diğer önemli bir risk faktörüdür. Hal böyleyken diğer ülkeler gibi Türkiye ve KKTC’nin de dış borcunun 2020 yılı sonunda birçok ülke gibi artan yönde devam edeceği anlaşılmaktadır.
Devlet yönetmek ciddi bir iştir, bünyesinde lakaytlık barındıramaz ama bundan daha önemli olan bir şey varsa oda egemenliğin bilâ kaydu şart millette olması ilkesidir. Bir milletin egemenliğini o milletin bağımsızlığı belirler ama o milletin bağımsızlığını da o milletin sahip olduğu ekonomik bağımsızlık belirler eğer o milletin bağımsızlığını uluslar arası küresel sermayenin kuklalarına teslim edip yönetiminizi ve dolayısıyla kaderinizi sermayenin uşaklarına teslim ederseniz o zaman işler içinden çıkılamaz bir hale girebilir. Şimdi eğer uluslar arası küresel sermayenin sizin ocağınıza incir ağacını dikmesini istemiyorsanız sizlere kurtuluş diye dayatılan değiştirilerek dönüştürülmüş yönetim sisteminin dışına çıkılarak tamamen milli,asri ve orijinal bir sistemi ve aynen kendi köklerinizden vücut bularak yeniden oluşturmanız gerekecektir ki bu da kusursuz fırtınalara rağmen gemiyi sağ salimen uygun limanlara yanaştı-
racak gerçek kaptanlara ve onlara inanacak gerçek bir millete (takiye ve ajitasyon yapmayan, insanlığı sağlam) ihtiyacın çorak çöllerin yağmurlara olan ihtiyacı kadar olduğu gerçeğini anlamakta yatar. Unutmayalım ki ancak uygar miletler tam bağımsız milli ekonomik modellerine sahip olabilirler ve bu kusursuz fırtınaları aşarak gerçekleşebilir!