Turunçtaki meyveleri toplayıp Espasito ile birlikte reçel yapacaktık, ama bu niyet sessiz sadasız insanın hayatını dolduran, yapmak isteyip de yapmadıkları şeylerin arasına katıldı.
Biz o işi konuşmadan göz ardı ederken turunçlar olgunlaşıp pat pat yere düşmeye başladı.
Arkasından, jakaranda çiçeklerini turunçların üzerine dökmeye girişti, yer mor-turuncu bir halı oluverdi.
Bu arada son günlerde gittikçe daha çok merakımı uyandıran yapay zekâ ile ilgili yazılar okuyor ve ara sıra ChatGPT’ye girip bu makineye sorular soruyordum.
Sorular soruyordum ve aldığım cevaplar, bu icadın şimdiki düzeyinde o kadar da dört dörtlük olmadığı konusundaki kanaatimi güçlendiriyordu.
Her girdiğimde daha çok sıradan, eksik, pırıltısız buluyordum onu.
Oldukça iyi bildiğim Sokrates’in (MÖ 469- MÖ 399) ölüm hakkındaki düşüncelerini sorduğumda bir paragraflık cevap verdi. “Bu pek kısa oldu, biraz açabilir misin,” dediğimde daha uzun bir cevap verdi. Ama orijinaliteden uzak ve donuk. Benden on üzerinden altı alacak kadar.
Bu arada turunçlar ve çiçekler yere düşüyor ve ben turuncun da jakarandanın da işini mükemmelen görmek için yapay veya herhangi başka bir zekâya, zerre kadar ihtiyaç duymadığını düşünüyordum.
Jakaranda sadece çiçek ve tohum yapar, turunç ise çiçek ve meyve. Biz ise doğada bulduklarımızın dışında şeyler yapma eğilimindeyiz.
Himalayaların eteklerinde yaşayan hiçbir ağaç ve üzerinde dolaşan hiçbir hayvanın dağın zirvesine tırmanmak
aklından geçmez. Bunun yanında, o tırmanışı yapmak istemeyen dağcı yok nerdeyse.
Yıl 1924. George Mallory adlı İngiliz dağcı Everest’e tırmanmak için üçüncü denemesini yapmaya hazırlanmaktadır. Neden, diye sorulduğunda cevabı şu olur: “Because it is there. Orada olduğu için.”
Benzer bir cevabı insanın yaptığı bütün buluşlar için verebiliriz.
“Tekerleği neden icat ettin?”
“Edebildiğim için.”
“Atomu neden parçaladın?”
“Parçalayabildiğim için.”
Ama bu buluş insanı yeryüzünden silebilir.
“Haklısın. Ama ben bulabildiğim her şeyi bulmak, keşfedebileceğim her şeyi keşfetmek, yapabileceğim her şeyi yapmaya şartlandım. Sonucu ne olursa olsun. Elimde değil.”
Bu yarattığın en son şeyin, Yapay Zekâ’nın atom bombasından farkı yok. Atom bombası dünyayı kirleterek insanlığı yok edecek. Yapay Zekâ kirletmeden.
“Biliyorum. Ama dediğim gibi elimde değil. Yapay Zekâ’yı yarattığım yetmedi. Şimdi ona Tanrılara has güç yüklemeye çalışıyorum.”
Senin de çocuklarının da sonunu getirecek bir icat üzerinde neden çalışıyorsun? Geri zekâlı mısın?
“Söyledim ya. Elimde değil. Hem…”
Evet?
“Bu işte çok para var.”
Aahh... Şimdi konuşuyorsun.
Bu arada, son bir şey: George Mallory hedefe ulaşamadan donup öldü. Cesedi 1999’da zirveye 300 metre kala bulundu.
Aklında bulunsun.
Metin Münir’in 1 Haziran 2023 tarihli yazısı
Canlılar bir zamanlar okyanuslarda rahatça yaşıyorken, neden bir kısmı bu rahatlıklarını bozup, hiç de yapılarına uygun olmayan, kendi ağırlıklarını taşımak için bile enerji harcamak zorunda kaldıkları, bir sürü zorluk ve risklerle dolu, karaya çıkmışlar ki? Bu bir muammadır.
Zamanımızda da pek akla uygun şeyler yapmıyoruz aslında. Örneğin; yaşamaya uygun olmadığını bidiğimiz halde Ay’a gidiyor, Mars’a gitmeye çalışıyoruz. Neden bu kadar risklere durup dururken giriyoruz ki?
Aslında cevap basit değil mi. Merak. “Because it is there. Orada olduğu için.”
Açıklaması aslında sadece “merak” olan şeyler için türlü türlü bahaneler uydururuz.
Mesela özgür olma duygusu. Neden bu gezegene bağımlı kalalım ki. Bağımsızlık. Belkide varoluşumuzun amacı budur. Sonumuzu getirme pahasına da olsa.
MM her zaman yaptığı gibi yukarıdaki yazısında da bana yeni bir şey öğretti. ChatGPT’yi kullanmaya başladım.
Metin abinin yazılarını neden seviyorduk biliyor musunuz?
Bakın bir röportajında ne demiş:
“Çok zor, çok uzun düşünerek, çok vakit harcayarak yazı yazarım. Her yazı tırmanılacak yeni bir dağdır. Yazılarımın bazıları haftalarca düşünmenin ve yazıp silmenin ürünüdür.
Aynı anda dört beş veya altı yedi yazı yazarım. Önce bir fikir veya tespit veya anı veya konuşma gelir aklıma ve onu yazarım. Sonra ona ekler yaparım, geliştiririm.
Eğer bir okur beni okumak için beş veya on dakikasını harcıyorsa, harcadığım zamana değmiş desin, istiyorum. Daha önce duymadığı bir şey duysun, bilmediği bir şey öğrensin, aklına gelmemiş açıların da var olduğunu fark etsin. Onu düşündürecek bir şeyler olsun. Karanlık olduğunu sandığı bir yerde ışık olduğunu anlasın. Gülümsesin.
Yazarla okur arasında bir alışveriş var, bu alışverişten her zaman okur karlı çıksın istiyorum. Kazıklanmasın.
Bunun olması için bilgi ve berrak düşünce şarttır. Ve kısa her zaman uzundan iyidir, eğer köşe yazısı yazıyorsanız. İyi bir yazıda fazladan bir tek kelime bulunmamalı bu nedenle her zaman sildiklerim yazdıklarımdan fazladır.”
Nur içinde yat Metin abi. Seni hiç unutmayacağız.