Dünkü yazının devamı…
Gezi davasında gün gün yaşananlar özetle şöyle:
34) Tahliye talebinin reddi kararı neden krize yol açtı?
Kararın ardından Kavala'nın serbest bırakılması için ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda'nın Ankara büyükelçileri ortak bir açıklama yaptı. Hazırlanan bildiride, "Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye'ye çağrıda bulunuyoruz" denildi
Ayrıca Kavala'nın dava sürecinin farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davalar yaratılması yoluyla sürekli geciktirildiğine işaret edilerek bu durumun "Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelediği" belirtildi.
35) Erdoğan, bildiri için ne dedi?
Erdoğan, Kavala için, "Bakın şimdi AİHM bir karar almış. Bu Kavala denilen Soros artığıyla ilgili olarak Türkiye'yi adeta burada mahkum etmek istiyorlar" ifadelerini kullanırken, büyükelçiler için de, "10 tane büyükelçi bu açıklamayı niye yapar? Bu Soros artığını savunanlar, bunu nasıl bıraktırırız gayreti içindeler. Türkiye'ye ders vermek sizin haddinize mi?" dedi.
Erdoğan, bir sonraki açıklamasında ise “Yatıyorlar kalkıyorlar Kavala da Kavala… Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi… 10 tane büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığı'na geliyor. Bu ne terbiyesizliktir ya… Siz burayı ne zannediyorsunuz ya? Burası Türkiye… Türkiye… Burası öyle zannettiğiniz gibi bir kabile devleti değil. Burada talimat verme gibi bir yola giremezsiniz… Gerekli talimatı ben Dışişleri Bakanıma verdim. Bu 10 tane büyükelçinin istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Bunlar Türkiye’yi tanıyacak, anlayacak, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” ifadelerini kullandı.
36) Büyükelçiler, “istenmeyen adam” ilan edildi mi?
Dışişleri Bakanlığı, 10 büyükelçiyi bakanlığa çağırdı. Daha sonra yaptığı açıklamada, "Bu ülkelerin Büyükelçileri/Maslahatgüzarlarına, sosyal medya üzerinden yapılan ve bağımsız yargı tarafından yürütülen hukuki bir süreçle ilgili bu hadsiz açıklamanın kabul edilemez olduğu, hukuki süreçlerin siyasallaştırılmasına ve Türk yargısına baskı yapmaya yeltenen bu açıklamanın reddedildiği, söz konusu açıklamanın Büyükelçilerin savunduğunu iddia ettikleri hukukun üstünlüğü, demokrasi ve yargı bağımsızlığına da aykırı olduğu iletilmiştir" ifadeleri kullanıldı.
Bakanlık, Erdoğan’ın talimatı konusunda ise bir süre sessiz kaldı. 10 büyükelçiden, daha sonra bir açıklama daha geldi.
37) Kriz nasıl çözüldü?
Büyükelçiler, ilk açıklamadan bir hafta sonra, sosyal medya hesaplarından ortak bir açıklamayı paylaştı. Açıklamada, “"18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder" ifadeleri kullanıldı. Viyana Sözleşmesi’nin söz konusu maddesi, büyükelçilerin bulundukları ülkelerin kanunlarına uymaya riayet etmek zorunda olduklarını ve iç işlerine karışamayacaklarını düzenliyor. İktidar tarafından, “geri adım” olarak yorumlanan bu açıklama sonrası tansiyon düştü. Ancak büyükelçilerin geri adım atmadığı, sadece var olan bir kuralı anımsatarak ortamı yatıştırdıkları yorumları da yapıldı. Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Roma'daki G20 Liderler Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme sonrası, ülkesinden gelen gazetecilere, “Hollanda'nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına dikkat çekme hakkını her zaman saklı tuttuğunu Erdoğan'a anlattım. Bunun içişlerine müdahale değil, evrensel değerlerin teyidi olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca bunu gelecekte de yapmaya devam edeceğimizi söyledim. Bu da, ikili ilişkilerin bir parçası” açıklamasını yaptı.
38) Kavala, bu gelişmelere nasıl tepki gösterdi?
Kavala, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, bundan sonra duruşmalara katılmayacağını bildirdi. Kavala, şunları kaydetti:
“Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyareti dönüşü benimle ilgili kullanmış olduğu ‘Soros artığı’ gibi ifadeler son derece esef vericidir ve Cumhurbaşkanlığı makamının ciddiyetine uygun düşmemiştir. Ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının şeffaf biçimde desteklenmesi amacıyla yasalara uygun biçimde kurulmuş ve faaliyet göstermiş olan Açık Toplum Vakfı’nın yönetim kurulunda, diğer yönetim kurulu üyeleri gibi görev yaptım. Hiçbir dönemde başkanlığını üstlenmedim, Açık Toplum Vakfı’nı ya da George Soros’u temsil eder nitelikte bir yetkim, statüm olmadı. Bildiğim kadarıyla, Sayın Erdoğan George Soros ile bu vakfın kuruluşundan önceki bir tarihte tanışmış ve Soros’un en son Kasım 2015’te Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrasına kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne mensup siyasetçiler ve Cumhurbaşkanı’nın danışmanları ile Soros’un diyaloğu devam etmiş. Ben bu görüşmelere dâhil olmadım, içerikleri hakkında da bilgi sahibi değilim. Cumhurbaşkanı’nın hüküm giymemiş ve yargılaması devam etmekte olan bir kişiye yönelik aşağılayıcı ve lekeleyici ifadeleri, insan haysiyetine saldırı niteliğindedir. Bunlar suçlu olduğum algısı yaratan ve yargıyı doğrudan etkileyen mesajlardır. Bu şartlar altında adil bir yargılama yapılmasına imkân kalmadığından, bundan sonra duruşmalara katılmamın ve savunma yapmamın anlamsız olacağına inanıyorum.”
39) Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, sonraki duruşmaların ardından nasıl bir tutum izledi?
AİHM kararlarının üye ülkelerce uygulanmasını denetlemekle yükümlü olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 16 Eylül’de yaptığı açıklamada, 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihleri arasında gerçekleşecek toplantıdan önce AİHM kararının uygulanarak Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması talebini yineledi. Komite, bunun gerçekleşmemesi halinde ihlal prosedürünün başlatılacağı uyarısında bulunuldu.
40) İhlal prosedürü başlatıldı mı?
Evet. 2 Aralık 2021’deki toplantıda oy çokluğuyla ihlal prosedürünün başlatılmasına karar verildi. Kavala, buna rağmen yine tahliye edilmedi. 2 Şubat 2022’de ise süreç resmen başladı ve Türkiye’nin AİHM kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti için dosya AİHM’ye gönderildi.
41) AİHM, bu tespiti yaptı mı, süreç nasıl işledi?
Evet yaptı ve Türkiye’nin kararı uygulamadığına hükmetti. AK Bakanlar Komitesi’nin AİHM’nin, kararın uygulanmadığına yönelik tespiti ile birlikte üye ülkenin Avrupa Konseyi’ndeki bazı haklarını kısıtlamaktan, üyeliğini askıya almaya kadar uzanan bir dizi yaptırıma karar verme hakkı bulunuyor. Bakanlar Komitesi, bugüne kadar bu yola sadece Azerbaycan ile ilgili olarak başvurdu. Tutuklanan ve AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen İlgar Mammadov, komitenin AİHM’ye başvuru yapmasının ardından tahliye edildi. Bunun üzerine dosya kapatıldı. Türkiye, süreç devam ederken Kavala’nın önce tahliyesine sonra bu suçlamalardan beraatine karar vermezse, yaptırım uygulanan ilk ülke olacak. Ancak bugüne kadar uygulanacak yaptırımla ilgili olarak harekete geçilmedi.
42) Bu durum, dava sürecini etkiledi mi, son duruşmada neler yaşandı?
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 21 Şubat 2022’de yapılan duruşma, davanın bir an önce bitirilmesinin arzulandığı tezlerini güçlendiren gelişmelere sahne oldu. Mahkeme, Çarşı davasını, ana dosya davası ile ilgisi olmadığı gerekçesiyle ayırdı. Böylece Kavala’nın tutukluluğunun uzamasına ve sürmesine yol açan dava birleştirme süreci, davaların yeniden ayrılmasıyla son buldu. Kavala’nın avukatları ise mahkemenin davayı bir an önce bitirmekle görevlendirildiğini belirterek, heyetin davadan çekilmesini istedi. Ancak bu talep reddedildi. Kavala’nın tahliye talebi de yine bire karşı iki oyla geri çevrildi. Mahkeme, esas hakkındaki görüşünü hazırlaması için dosyayı savcılığa verdi
43) Savcı, esas hakkındaki görüşünde suçlamalarını sürdürdü mü?
Savcı Edip Şahiner, esas hakkındaki görüşünde, 2013’ten bu yana defalarca davalara konu edilen iddiaları yeniden tekrarladı.
Ancak bu kez Kavala ile birlikte 15 Temmuz darbe girişimine zemin hazırladığı iddia edilen Henry Barkey’in de Gezi eylemleri sürerken hükûmeti yıkmayı amaçladığını öne sürdü ve kanıt olarak 2013’te de Türkiye’de temaslarda bulunmasını gösterdi. Savcılık, Barkey dahil yurt dışındaki sanıkların dosyalarının ayrılmasını, Kavala ile sanıklardan Mücella Yapıcı’nın ağırlaştırılmış müebbet hapisle, diğer 7 sanığın ise 20 yıl hapisle cezalandırılmasını talep etti. Savcılık, Kavala’nın tutukluluğunun da devamını istedi.
Savcılık, casusluk suçundan da ayrıca yargılanan Kavala’nın, 15 Temmuz darbesine zemin hazırlamak ve Gezi eylemlerini organize etmek suçlarının, “hükûmeti devirmeye kalkışmak” maddesi üzerinden tek suçta birleştirerek, tek ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulundu.
Savcılık, esas hakkındaki görüşünde, daha önce olduğu gibi Gezi eylemlerinin Açık Toplum Vakfı ve kurucusu George Soros tarafından örgütlendiği, Otpor ve Canvas gibi yurt dışındaki oluşumların Türkiye’de harekete geçtiği, bu temasların bir bölümünün oyuncu Mehmet Ali Alabora tarafından kurulduğu, Kavala’nın ise hem Gezi hem de 15 Temmuz sürecinde hükûmeti devirmeyi amaçladığı tezlerini tekrarladı.
44) Bu suçlamaların öncekilerden farkı var mı?
Hayır. Ne Kavala ne de Gezi davası açısından ortada yeni bir iddia yok. Ancak daha önce olduğu gibi yeniden suç vasfı değiştirilerek dava tamamlanmaya çalışılacak. Yaşanan bunca gelişmeden sonra yine Gezi davasında daha önce beraat eden ancak istinaf mahkemesince haklarındaki karar bozulan 9 sanık hakkında karar verilecek.
45) Karar duruşmasında neler yaşandı?
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 25 Nisan’da yapılan duruşmada, sanıklar ve avukatlar savunmalarını yaptı. Ardından mahkeme sanıklara son sözlerini sordu. Verilen kısa aranın ardından karar açıklandı.
Mahkeme, Kavala’yı ağırlaştırılmış müebbet, Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’yi 18 yıl hapisle cezalandırdı. Kavala’nın tutukluluk halinin devamına diğer sanıkların tutuklanmasına karar verdi.
46) Sanıkların tutuklanmaları neden tepki topladı?
Olağan şartlarda böyle bir cezanın ardından tutuklama ölçülü sayılabilirdi. Ancak söz konusu sanıklar, haklarındaki ağır suçlamalara rağmen bütün duruşmalara gelmiş olmalarına, bir bölümünün yurtdışından dönerek duruşmalara katılmalarına rağmen tutuklama kararı “kaçma şüphesi” ile verildi. Oysa mahkeme, bugüne kadar sanıklara yurtdışına çıkış yasağı ya da farklı bir adli kontrol kararı bile uygulamamıştı. Kısa süre önce yapılan yargılamada beraat eden, Gezi eylemlerinden hemen sonra açılan davalarda da beraatlerine karar verilen sanıkların tutuklanmaları, bu kararın savunmaların bile dikkate alınmadan hızla verilmesi büyük tepki çekti.
47) Kavala hangi suçtan mahkûm edildi, diğer sanıklar hangi suçtan ceza aldı, neden indirim uygulanmadı?
Mahkeme, Osman Kavala'yı TCK 312/1. maddesi uyarınca "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm etti. Diğer sanıklara da "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya teşebbüse yardım" suçundan ceza verdi. Mahkeme, iyi hal ya da takdir indirimi uygulanmasını gerektirir bir durumun da olmadığına hükmetti. Böylece, Kavala, defalarca değişen suçlamaların ardından Türkiye’nin AİHM’de mahkûm olmasına yol açan ilk suçlamadan ceza almış oldu.
48) Kavala hakkındaki casusluk suçlaması ile ilgili bir karar verildi mi?
Evet. Kavala’nın bu dava bitene kadar cezaevinde tutulmasına gerekçe gösterilen casusluk suçlamasından beraat kararı verildi.
49) İstinaf mahkemesi kararını verdi mi, dosya Yargıtay’a gitti mi?
28 Aralık 2022’de dosyayı ele alan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, sanıkların itirazlarının tümünü reddetti ve yerel mahkemenin verdiği kararın uygun olduğunu vurguladı.
Kararda, “Mahkemenin sanıklar hakkında verdiği mahkumiyet kararlarında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, cezaların kanuni bağlamda uygulandığı anlaşıldığından, istinaf başvurusunda bulunan sanıklar müdafiilerinin ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmemiş olmakla, CMK'nın 280/1-a maddesi uyarınca istinaf başvurularının esastan reddine…” ifadeleri kullanıldı. Tahliye talepleri için de yorum kısa ve net oldu:
“Tutukluluk durumu ile ilgili olarak ise, sanıklara verilen ceza miktarı, sanıkların üzerlerine atılı suçun niteliği ve CMK'nın 100/3-a-12 maddesinde sayılı suçlardan olması, mevcut delillerin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığını göstermesi, tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağının kabulü ve tutuklu sanıkların tutuklulukta geçirdikleri süreler dikkate alınarak tahliye taleplerinin reddine, tutuklu sanıklar Ayşe Mücella Yapıcı, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Mehmet Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden'in tutukluluk kararının ve sanık Yiğit Ali Ekmekçi'nin tutuklamaya yönelik yakalama kararının devamına…”
AİHM kararı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin yaptırım sürecini başlatması karara konu bile olmadı. Sanıklar bunun üzerine Yargıtay’a başvurdu. Gezi davası tutuklularının ayrıca Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru da bulunuyor.
Kaynak: T24