banner564

Türkiye, AB üyeliğine karşılık Avrupa’ya ne verecek?

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, son haftalardaki konuşmalarında “Avrupa Birliği’ne tam üyelik” hadefini sıklıkla dile getiriyor ve AB’nin “adım atmasını” istiyor ve bekliyor.
Erdoğan ekolünün dış politika stratejisi, tam anlamı ile “al-ver ilişkilerine” dayalıdır. Son aylarda AB üyeliğinin sıklıkla dile getirilmesinin gerekçesi de Avrupa’nın Türkiye’yi savunma politikasının bir parçası olarak görmek istemesidir. Bunu kabul etmesi karşısında AB üyeliğine evet demelerini mi bekliyor yoksa dağarcığında vereceği daha başka şeyler de olduğunu düşünüyor; bilmiyoruz! Bilmiyoruz ama bir al-ver olacaksa, alacaklarınız gibi verecekleriniz olması gerektiği çok açıktır.
ABD’nin Avrupa’yı savunmaktan vazgeçtiğini duyurmasından sonra Avrupa ülkeleri kendilerini nasıl savunabilecekleri telaşına düştüler ve savunma harcamalarını artırma kararı aldılar. Daha fazla asker ve ekipman istihdam edecekler. Savaş araç-gereçlerini kendileri üretmeye bakacaklar.
Avrupa devletlerinin buna yetecek bir kapasitesi olduğu açıktır. Rusya ve Türkiye hariç tutulduğu zaman Avrupa’nın nüfusu 600 milyon; üretim kapasitesi ise 20 trilyon dolardır. ABD’nin üretim kapasitesi 26 trilyon, Çin’inki ise 17 trilyon dolar kadardır. Sadece savaş uçaklarını dikkate alırsak Avrupa devletleri önemli bir silah üretim kapasitesine sahiptir. Eurofighter Typhoon, Dassault Rafale, Saab JAS 39 Gripen ve Mirage 2000 Avrupa’da üretilip bütün dünyanın peşinde koştuğu uçaklardır.  Lockheed Martin’in ürettiği F-35 Lightning II, Amerika Birleşik Devletleri tarafından geliştirilmiş olmakla birlikte, çok sayıda Avrupa ülkesi bu projenin ortaklarıdır. Türkiye bu ortaklardan biri olmaktan S-400 hava savunma sistemi satın alması nedeniyle çıkarılmıştır. Bir de, Fransa, Almanya ve İspanya tarafından yürütülmekte olan 6’ncı nesil savaş uçağı üretme projesi vardır: Future Combat Air System (FCAS).
Sadece bu örnek bile Avrupa’nın savunma kapasitesine katkıda bulunacak daha başka devletlerle iş birliği yapmak istemesinin onlara muhtaç olduğu ve bu nedenle kriterleri karşılmayan devletleri Avrupa Birliği’ne kabul edececekleri anlamına gitmemektedir. Bu yalın gerçekliğine karşın Türkiye, savunma için kendisine duyulan ihtiyaca vurgu yaparak AB üyeliğine hazır olduğu mesajını ısrarla gündemde tutmaktadır.
Bu durumda, AB üyeliğinin başlıca kriterlerini özetleyen Kopenhag Zirvesi kararlarını hatırlamak gerekiyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında yer alan bilgi şu şekildedir:
Siyasi kriter: Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlık haklarını güvence altına alan kurumların varlığı.
Ekonomik kriter: İşleyen ve aynı zamanda Birlik içinde rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir serbest piyasa ekonomisinin varlığı.
Topluluk mevzuatının benimsenmesi: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin hedeflerine bağlı kalmak üzere üyelik için gerekli yükümlülükleri yerine getirebilme kapasitesine sahip olmak.
Türkiye bu kriterlerin hiçbirini karşılayacak durumda değildir. Erdoğan ve hükümet üyeleri de bunun bilincinde mutlaka. AB üyeliği hedefini yeniden canlandırmaya çabasını, yeni bir “al-ver süreci” inşa etme girişimi olarak değerlendirmek zorundayız. Ne alıp ne verileceği ise başka bir değerlendirme konusudur. 
Türkiye’nin AB’den alabileceği çok şey vardır elbette… Ama esas sorun ne verebileceğidir! 
Bu süreç yakından izlenmeyi hak ediyor doğrusu… İzleyip göreceğiz…


Türkiye dış politikası “Al-ver” prensibine dayalıdır. Erdoğan, AB üyeliği istemini sıklıkla dile getirmeye başladı. Buna karşılık ne teklif ettiğini ise bilmiyoruz. İzleyip göreceğiz!
 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Tamer Karadeniz
Tamer Karadeniz - 19 saat Önce

1. Türkiye'den her zaman bir şeyler istenecek ama asla AB ye alınmayacaktır.
2. GKRY de her zaman KKTC den bir şeyler isteyecek ama asla anlasma olmayacaktir.
Nedenleri mi? O çok uzun bir konu..

banner608

banner473