Avrupa Parlamentosu 24 Kasım 2016 tarihinde bağlayıcı olmayan şekilde Türkiye ile müzakereleri geçici olarak dondurma kararı almıştı. Bu kararla Avrupa Parlamentosu Türkiye’de temmuz ortasında gerçekleşen darbe girişimi sonrasında muhalefetin, akademisyenlerin, aydınların ve medyanın üzerinde oluşan baskı ve tutuklamalar hususunda açık bir mesaj vermek istemişti. Akabinde Avrupa Parlamentosu 6 Temmuz 2017 tarihinde Hollandalı parlamenter Kati Piri’nin hazırladığı Türkiye raporunu görüştü ve oylama yaparak 477 oyla müzakerelerin askıya alma çağrısını kabul etme kararı aldı. Bu arada İsviçre’nin Crans Montana kentinde sürdürülen Kıbrıs müzakereleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin açıklaması ile anlaşmaya varılmadığı ve görüşmelerin durduğunu açıkladı. Ayrıca Genel Sekreter neyse haliniz çıksın faliniz misali tüm Kıbrıslılara iyi dileklerini göndererek iyi şanslar diledi. Dolayısı ile KKTC’nin de eş zamanlı olarak Avrupa müzakeresi durmuş oldu. Böylelikle Türkiye ve KKTC Avrupa Birliği’ne hem siyasi hem de ekonomik olarak uzaklaşmış oldu.
Kurlar ve faizler döviz borçların da etkisiyle baskı altında:
Şubat ayından beridir stabil bir çizgide ilerleyen döviz kurları yaşanan olumsuz siyasi gelişmelere müteakip olarak temmuz başından itibaren hızla yükselmeye başladı. TL’nin en fazla değer kaybı % 10,09 ile Euro karşısında yaşandı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Nisan 2017 dönemine ilişkin finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlık ve yükümlülük verilerini açıkladı. Bu bağlamda finansal kesim dışındaki firmaların nisan döneminde net döviz açığı 1 milyar 197 milyar 690 milyon dolara tekabül etti. Cari açık, kamu ve özel sektör kredi borcunun hacimsel olarak artmasına döviz kurlarının etkisi de eklendiğinde dövize olan talebin artması hayli söz konusu olacaktır. Buda haliyle kurlar üzerindeki baskıyı artıracaktır. Bu baskıyı dengelemek adına TCBM’nin faizleri artırma kararı alması öngörülebilir.
Türkiye’nin risk primi azaldı. Ekonomik büyüme ve borsa endeksi yükselişte:
Goldman Sachs raporunda Türkiye Satın alma yöneticileri endeksinin (PMI) 53.5'ten 54.7 ile 42 ayın en yüksek değerine ulaştığı vurgulandı. PMI ülkelerin büyüme tahminlerini en iyi şekilde açıklayabilen bir endekstir. Aynı zamanda satın alma yöneticilerinin, mal ve hizmet satın alma eğilimlerini inceleyen bir göstergedir. PMI’ın 50’nin üstünde olması ekonomide büyüme beklentisi olduğu şeklinde yorumlanabilir.
16 Nisan 2017 anayasa referandumu sonrası politik belirsizliğin azalması ve jeopolitik risklerin durağanlaşması neticesinde Türkiye’nin kredi risk primi azalmaya devam ederek 204,87 puana gerilemiştir. Risk göstergesi 2015 yılının şubat ayından sonra ilk defa bu seviyelere indiği gözlemlenmiştir. Haliyle bu gösterge kapsamında ilerleyen trend yerli ve yabancı yatırımcının ülkeye olan güvenini artırmaktadır. Keza bu güven yabancı yatırımcının borsa ve tahvil piyasasına katma değer sağlamaktadır.
2016 finansal yılının son çeyreğinde Türk hisseler ve tahviller piyasalarında düşüşe geçen yabancı sermaye yatırımları sene başından itibaren tekrardan bir artış ivmesi yakalamış ve azalan belirsizliklere paralel olarak 80,6 milyar Dolar seviyesine yükselmesi ve eski seviyelerine tekrardan yaklaşması döviz likiditesini artırmakta ve Türk Lirasının dövize karşı değerlenmesine katkı sağlamaktadır. Yapılan yabancı yatırımların % 59,94’ünün hisse senetlerine, % 38,91’inin DİBS’lere ve sadece % 1,15’inin özel sektör tahvillerine yapıldığı gözlemlenmiştir. Böylelikle hisse senetlerine yapılan yatırımlar Türk borsasını da ayrıca olumlu yönde desteklemektedir.
KKTC için etkin bir B planı var mı ?
KKTC olarak uluslararası tanınmışlık, Avrupa normlarına uyumlu modern bir devlet ve ekonomik yapı ve finansal piyasalarla entegrasyon beklentileri görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına müteakip olarak rafa kaldırıldı. Görüşmeler esnasında zaman zaman dile getirilen B planının açıklanma safhası artık gelmiştir. Gerçekten etkin bir B planı oluşturabilecek miyiz ? Bu planla murat edilebilecek istikbalimizin ilerleyiş sınırları neler olacak ? Siyasi açılımları ve olanakları devlet büyüklerinden bekliyor olacağız. Ancak AB pazarı olmasada Türkiye pazarının direk olarak açılması ve ekonomik entegrasyonun sağlanması ile harekete geçmemiz KKTC ekonomisi için önemli bir adım olarak dikkate alınmalıdır. Zira adanın kuzeyinde monopol bir ekonomi ve piyasa ile devam etmemiz ne şirketlerimizin, ne vatandaşın, ne de devletimizin yararınadır.
Türkexit – Türkiye ve KKTC AB bekleme salonundan çıktı
Avrupa Parlamentosu 24 Kasım 2016 tarihinde bağlayıcı olmayan şekilde Türkiye ile müzakereleri geçici olarak dondurma kararı almıştı. Bu kararla Avrupa Parlamentosu Türkiye’de temmuz ortasında gerçekleşen darbe girişimi sonrasında muhalefetin, akademisyenlerin, aydınların ve medyanın üzerinde oluşan baskı ve tutuklamalar hususunda açık bir mesaj vermek istemişti. Akabinde Avrupa Parlamentosu 6 Temmuz 2017 tarihinde Hollandalı parlamenter Kati Piri’nin hazırladığı Türkiye raporunu görüştü ve oylama yaparak 477 oyla müzakerelerin askıya alma çağrısını kabul etme kararı aldı. Bu arada İsviçre’nin Crans Montana kentinde sürdürülen Kıbrıs müzakereleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin açıklaması ile anlaşmaya varılmadığı ve görüşmelerin durduğunu açıkladı. Ayrıca Genel Sekreter neyse haliniz çıksın faliniz misali tüm Kıbrıslılara iyi dileklerini göndererek iyi şanslar diledi. Dolayısı ile KKTC’nin de eş zamanlı olarak Avrupa müzakeresi durmuş oldu. Böylelikle Türkiye ve KKTC Avrupa Birliği’ne hem siyasi hem de ekonomik olarak uzaklaşmış oldu.
Kurlar ve faizler döviz borçların da etkisiyle baskı altında:
Şubat ayından beridir stabil bir çizgide ilerleyen döviz kurları yaşanan olumsuz siyasi gelişmelere müteakip olarak temmuz başından itibaren hızla yükselmeye başladı. TL’nin en fazla değer kaybı % 10,09 ile Euro karşısında yaşandı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Nisan 2017 dönemine ilişkin finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlık ve yükümlülük verilerini açıkladı. Bu bağlamda finansal kesim dışındaki firmaların nisan döneminde net döviz açığı 1 milyar 197 milyar 690 milyon dolara tekabül etti. Cari açık, kamu ve özel sektör kredi borcunun hacimsel olarak artmasına döviz kurlarının etkisi de eklendiğinde dövize olan talebin artması hayli söz konusu olacaktır. Buda haliyle kurlar üzerindeki baskıyı artıracaktır. Bu baskıyı dengelemek adına TCBM’nin faizleri artırma kararı alması öngörülebilir.
Türkiye’nin risk primi azaldı. Ekonomik büyüme ve borsa endeksi yükselişte:
Goldman Sachs raporunda Türkiye Satın alma yöneticileri endeksinin (PMI) 53.5'ten 54.7 ile 42 ayın en yüksek değerine ulaştığı vurgulandı. PMI ülkelerin büyüme tahminlerini en iyi şekilde açıklayabilen bir endekstir. Aynı zamanda satın alma yöneticilerinin, mal ve hizmet satın alma eğilimlerini inceleyen bir göstergedir. PMI’ın 50’nin üstünde olması ekonomide büyüme beklentisi olduğu şeklinde yorumlanabilir.
16 Nisan 2017 anayasa referandumu sonrası politik belirsizliğin azalması ve jeopolitik risklerin durağanlaşması neticesinde Türkiye’nin kredi risk primi azalmaya devam ederek 204,87 puana gerilemiştir. Risk göstergesi 2015 yılının şubat ayından sonra ilk defa bu seviyelere indiği gözlemlenmiştir. Haliyle bu gösterge kapsamında ilerleyen trend yerli ve yabancı yatırımcının ülkeye olan güvenini artırmaktadır. Keza bu güven yabancı yatırımcının borsa ve tahvil piyasasına katma değer sağlamaktadır.
2016 finansal yılının son çeyreğinde Türk hisseler ve tahviller piyasalarında düşüşe geçen yabancı sermaye yatırımları sene başından itibaren tekrardan bir artış ivmesi yakalamış ve azalan belirsizliklere paralel olarak 80,6 milyar Dolar seviyesine yükselmesi ve eski seviyelerine tekrardan yaklaşması döviz likiditesini artırmakta ve Türk Lirasının dövize karşı değerlenmesine katkı sağlamaktadır. Yapılan yabancı yatırımların % 59,94’ünün hisse senetlerine, % 38,91’inin DİBS’lere ve sadece % 1,15’inin özel sektör tahvillerine yapıldığı gözlemlenmiştir. Böylelikle hisse senetlerine yapılan yatırımlar Türk borsasını da ayrıca olumlu yönde desteklemektedir.
KKTC için etkin bir B planı var mı ?
KKTC olarak uluslararası tanınmışlık, Avrupa normlarına uyumlu modern bir devlet ve ekonomik yapı ve finansal piyasalarla entegrasyon beklentileri görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına müteakip olarak rafa kaldırıldı. Görüşmeler esnasında zaman zaman dile getirilen B planının açıklanma safhası artık gelmiştir. Gerçekten etkin bir B planı oluşturabilecek miyiz ? Bu planla murat edilebilecek istikbalimizin ilerleyiş sınırları neler olacak ? Siyasi açılımları ve olanakları devlet büyüklerinden bekliyor olacağız. Ancak AB pazarı olmasada Türkiye pazarının direk olarak açılması ve ekonomik entegrasyonun sağlanması ile harekete geçmemiz KKTC ekonomisi için önemli bir adım olarak dikkate alınmalıdır. Zira adanın kuzeyinde monopol bir ekonomi ve piyasa ile devam etmemiz ne şirketlerimizin, ne vatandaşın, ne de devletimizin yararınadır.