Tüm küresel piyasalar 2015 finansal yılının başından itibaren Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ’nin faiz artırımı sinyallerini çok yakından takip edip, bu karara istinaden şekillenecek olan gündemi değerlendiriyorlar. O zaman kısaca açıklamak gerekirse öncelikle ABD’nin para politikasının belirleyen önemli kurumun geçmişi, yapısı ve aldığı güncel kararı özetlemekte son derece fayda bulunmaktadır. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri’nde 1913 yılında çıkarılan Federal Reserve (FED) yasası ışığında ABD’nin para politikasını belirleme yetkisi FED’in sorumluluğuna verilmiştir. Açık piyasa operasyonalarından sorumlu olan Federal Açık Piyasa Komitesi 12 üyeden oluşmaktadır. 12 üyenin 7’si FED sisteminin Yönetim Kurulu Üyelerinden, FED New York Başkanı ve diğer 4 üye ise geriye kalan 11 Eyalet FED başkanının arasından seçilir. Dolayısı ile para politikası komite yapısı Türkiye ve Kıbrıs’ta olan merkezi yapıdan ziyade federal yapıda yürütülür ve daha geniş tabanlıdır.
Federal Reserve (FED) Açık Piyasa Komitesi son olarak eylül ayında gerçekleştirdiği toplantı sonrasında küresel piyasaların sabırsızlıkla beklediği para politikası kararını açıkladı. Bu bağlamda faiz oranlarının sabit kalarak, herhangi bir değişiklik yönüne gidilmeyeceği vurgulandı. New York FED Başkanı Janet YELLEN ekim ayındaki toplantıda yeni bir karar alınabileceğine işaret etsede uzman ekonomistler faiz artırımı ile ilgili zaman tahminlerini en erken 2016 yılına çekmiş görünüyorlar.
FED’in kararı neticesinde tarihi rekor seviyesinde değer kaybeden Türk Lirası Eylül 2015 ortasından itibaren ekim ayının ortasına kadar değer kazanarak hafifçe toparlanmaya başladı. Bu itibarla serbest piyasadaki USD alış kuru bir aylık zaman zarfında % 4.46, GBP alış kuru % 4.25 ve EUR alış kuru ise % 3.17 oranında azalma meydana gelmiştir. Buna ek olarak Borsa İstanbul’da işlem gören Türk varlıklarının (hisselerinin) performansı arttı ve borsa bir aylık zaman zarfında % 7.26 oranında değer kazanarak ekim ortası itibari ile 78.484 puana yükseldi.
Aşağıdaki Türkiye risk primi (CDS – Credit Default Swap) tablosundan görüleceği üzere Ülke riski göstergesi olarak kabul edilen risk prim puanı bloomberg verilerine göre 2012 yılından sonraki son 3 yıllık dönemde düzenli bir artışla en yüksek seviyeye yükselmiş ve 13 Ekim 2015 tarihi itibari ile 281,09 puana tekabül etmiştir.
Ülke riski primleri işsizlik, ekonomik büyüme, ithalat-ihracat dengesi, cari açık ve benzeri ekonomik göstergelerin yanısıra ülkede yaşanan yolsuzluk olayları, yüksek katılımlı eylemler, terör olayları ve benzeri politik riskleri de hesaba katmaktadır. Risk pirimi yüksek olan ülkeler ve ülke içerisinde yer alan kurumlar uluslararası para piyasalarından risk faktörleri yüksek olduğundan dolayı fon kaynağı bulamamakta veya daha yüksek maliyetli oranlara borçlanabilmektedirler. Yüksek maliyetli borçlanma ise haliyle yatırımların azalması ve ürün & hizmet bedellerinin artması gibi olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Aynı zamanda diğer bir önemli etken ise dış yatırımcıların ülkeye olan ilgisinin de hayli azalmasıdır. Böylelikle sıcak para ve ülkedeki döviz girişlerinede olumsuz etki yarattığı söylenebilir.
Türkiye’deki yerel piyasalar 1 Kasım 2015 tarihli seçim sonrası kurulacak olan bir hükümetin ekonomiye olumlu yansıyacağı yönünde bir beklenti içerisindedirler. Merkezi New York’ta bulunan amerikan yatırım bankası Goldman Sachs 1 Kasım sonrası piyasalarda hızlı bir ralli olacağı beklentisini açıklamış, ancak iyimser havaya karşın risk primi hususunda karamsar olduğuna vurgu yapmıştır. Eylül sonu ve ekim başı döneminde Gezici, Tüsiar, Andy-Ar gibi şirketlerin yapmış olduğu güncel seçim anketi sonuçlarına göre yine tek partinin iktidar olamayacağı senaryosu gözlemlenmektedir. Bu noktadan yola çıkarak hükümetin kurulmasının kısa vadede piyasalara olumlu etkileri yaratması muhtemeldir. Buda haliyle politik güven tazeleyenen ülkenin para biriminin değer kazanmasıyla bağdaştırılabilir. Fakat, koalisyon hükümütinin ileriki dönemde yaşanması muhtemel uyumsuzluktan doğabilecek politik istikrarsızlık ve belirsizliklerin ekonomiyi olumsuz yönde etkilemesi de söz konusudur.