Türk Lirası 2018 yılında Bloomberg para birimleri getiri listesinde % 35,85 ile en fazla değer kaybı yaşayan para birimi olmuştu. Zira, TL 2019 yılında da döviz para birimleri karşısında değer kaybetmeye devam ederken, Amerikan doları karşısında 5 aylık zaman zarfında % 14,46 oranında devalüe oldu. Bir takım göstergeler Türk lirasına ve Türk varlıklarına güvenin azaldığını ve ilerleyen dönemde döviz kurlarında risklerin yukarı yönlü olduğunu anlamamızı sağlıyor. Türkiye’nin risk priminde ve finansal göstergelerde yaşanan olumsuz gelişmeler yerli ve yabancı yatırımcının risk iştahını azaltırken, güven zedelenmeye devam ediyor. Türkiye’nin sigorta primi sayılan temerrüt riski puanı (CDS) ocak sonunda 300 puanlardan Mayıs sonu sert şekilde yükselerek 500 puana yükseldi. Bu da haliyle yatırımcı üzerinde tedirginlik yaratırken, diğer bir yandan ülkenin borçlanma maliyetlerini artırdı. Türkiye’deki borsaya ve devlet içi borçlanma senetlerine yapılan yabancı yatırım 2017 yılında 85 Milyar dolar seviyesindeyken 17 Mayıs 2019 tarihinde 38 Milyar dolara geriledi. Dolayısı ile ülkeden yabancı yatırımcının getirdiği 47 Milyar dolarlık döviz çıkışı yaşandı. Böylelikle, Borsa İstanbul 120.000 puanlardan 86.100 puana kadar geriledi ve Merkez Bankası döviz rezervleri azalmaya başladı. İkinci olarak yurt içi yatırımlara baktığımızda Türk Bankacılık sektöründeki mevduatların % 55’inin dövize kaydığı ve yurt içinde dolarizasyonun hızlandığı gözlemleniyor. Keza, bu oran önceki senelerdeki % 20’lerden bu seviyeye çıkmış bulunuyor. Mevduatlardaki döviz ağırlık oranı KKTC’de ise % 62,29 seviyesine çıkmıştır. Dolayısı ile yurt içindeki gerçek ve tüzel kişilerin tasarruflarını döviz bazında değerlendirmesi artarak devam ediyor. Sonuç olarak yabancı yatırımcı çıkışları ve yurt içi dövize karşı artan talep Türk lirası üzerinde yoğun bir baskı yaratmaya devam ediyor.
Artan Döviz Kurları Enflasyon ve Faizleri de Artırıyor:
Yükselmeye devam eden kurlar enflasyonu ve faizleri artırmaya devam edecektir. Haliyle, 2019 yılında da kur, faiz ve enflasyon üçgenindeki sarmaldan hala daha kurtulamadığımız aşikardır. Kur şoklarını takriben enflasyon oranları yıllık bazda KKTC’de % 30,77, Türkiye’de ise % 19,50 civarında yatay seyretmekte ve düşürülmesi için etkin mücadele verilememektedir. Türkiye’de temerrüt risk puanı (CDS) tarihi zirvelere yükselirken devletin tahviller üzerinden borçlanabilmesinin maliyetleri artıyor. Bu bağlamda, iki yıllık tahvil faizleri yıl sonu itibari ile % 19,73’den 621 baz puan artış yaşamış ve % 25,94’e yükselmiştir. Bunun sebebi ise riski artan yatırımların daha yüksek getiri getirmesi kaydıyla yerli ve yabancı yatırımcıya tahvil satıyor olabilmemizdir. Sonuç olarak Türk lirası değer kaybetmeye devam ettikçe artacak olan enflasyonla birlikte faiz oranlarının azalabilmesi mümkün görünmemektedir. Zira, faizler üzerinde artan döviz kurları ve yükselen enflasyon baskı yaratmaya devam edecektir.
Riskler Yukarı Yönlü Seyrediyor:
Güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı dövizleşmenin (dolarizasyon) yanı sıra finansal göstergeler ile birlikte bir takım ekonomik göstergeleri de olumsuz etkilemekte ve ülke risklerini artırmaktadır. Yüksek seçim kurulunun 7 Mayıs 2019 tarihinde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi seçimlerinin 23 Haziran 2019 tarihinde tekrarlanması kararı, ABD ile S-400 füzelerinin alımı ile ilgili yaptığı sert açıklamalar ve yaptırım uygulama sinyalleri, Akdeniz’deki Kıbrıs açıklarında çıkan hidrokarbonlarla ilgili uluslararası askeri ve ticari girişimler, politik ve jeopolitik riskleri artırmaktadır. Ülkeye olan yatırımların azalması, artan döviz kurlarıyla azalan alım gücü ekonomik küçülmeye ve işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu Mart ayında Türkiye’nin 2018 ekonomik büyüklüğünü yayımladı ve 2018 son çeyreğinde ekonomi % 3 küçüldü ve 3 çeyrek üst üste daralmış oldu. Büyüme hızı verileri incelendiği zaman son çeyrekte halkın harcamalarının ve şirketlerin sermaye oluşumlarının sert şekilde düştüğü gözlemlendi. Dolayısı ile ülke bünyesindeki iç talebin finansal krize müteakip azalması söz konusu oldu. Diğer yandan, iç telabin azalmasını takriben keskin şekilde düşen ithalata ve tüketime dayalı olarak artan iflaslar ve azalan ödeme gücünün bankacılık sektöründeki kredilerin geri dönüşlerini olumsuz etkilemeye başladı. Bu bağlamda, en güncel veri olarak 2019 Mart döneminde takipteki (donuk) kredilerin toplam kredilere oranı 4,04’e tekabül etmiş ve geçen yılın aynı döneminde % 2,90 seviyesinden % 1,14 artış yaşamıştır. Aynı rasyo KKTC’de ise % 5,72’den henüz hafif artış yaşayarak % 5,79’a yükselmiştir. Tabii ki bu oranların dışında ödeme güçlüğüne düşen kredilerin yeniden yapılandırılarak vadelerinin uzatılması sonucunda söz konusu rasyo tolerans edilir seviyelerde seyretmektedir. Bankacılık sektöründeki mali göstergelerin bankacılık sisteminin hala güçlü olduğunu yansıtmaktadır. Ancak, yükselen faiz ve döviz ortamında borçluların ödeme güçlerinin bozulmaya devam etmesi ve sektördeki kredi riskini daha da artırması söz konusu olacaktır.