banner564

Tek yanlı tavizlerle çözüm olmaz

 Mont Pelerin zirvesinin başarısızlıkla sonuçlanması, adanın her iki kesiminde gündemin ilk sırasına yerleşti...
 Ancak; güneydeki tartışmalarla, kuzeydekiler arasında ciddi farklılıkların olması dikkat çekicidir...
  Güneyde iki büyük parti, sürecin kopmaması gerektiği üzerinde dururken, Rum lideri Nikos Anastasiadis’e destek veriyor...
 Küçük partiler ise Anastasiadis’i ‘federal çözüm’ için müzakere yapmasından dolayı eleştiriyor...
 Onlar “Bu ülkenin sahibi bizleriz, Türklerle neden ortaklık görüşüyoruz” düşüncesini ön plana çıkarıyor...
 Bizim tarafta ise, bir kesim Akıncı’yı ve müzakere heyetini eleştiriyor, bir kesim de müzakere masasında haklarımızı savunmasından dolayı tebrik ediyor...
 Akıncı’yı eleştirenler ‘gözü kapalı çözüm’ isteyen azınlık bir kesimdir...
 Akıncı’nın tavrına destek verenler ise “sağlam bir çözüm” üzerinde duranlardır...
 Ve şu an için ihtiyacımız, kişisel çıkarları bir kenara bırakıp, Cumhurbaşkanı’nın dik duruşuna destek vermek ve dünya kamuoyunu aydınlatma seferberliğini başlatmaktır...
 Çünkü; müzakerelerin bu kadar ilerlemesi, Kıbrıs Türk tarafının iyi niyetli davranışlarının bir sonucudur...
 Kıbrıs Türk tarafı, müzakerelerde masaya konan ilk 4 başlıkta, bugüne kadar reddettiğimiz bazı talepleri ilk defa kabul etti...
 Tek egemenlik, tek vatandaşlık, serbest dolaşım ve yerleşim, mülkiyet ve serbest ticaret özgürlüğü gibi...
 Kıbrıs Türk tarafı ilk defa ‘Mülkiyet Komisyonu’ kurulmasını kabul etti...
 Mal sahibine öncelik verilmesini de kabul etti...

Sen ne veriyorsun?
 
 Mülkiyet Komisyonu kurulması, Mal sahibine öncelik verilmesi, duygusal bağ gibi konular 2004 Annan Planı sürecinde yoktu...
 Rum mal sahipleri de “ata yadigarı topraklarımızı ger almazsak çözüme destek vermeyiz” diyerek, başından beri ‘Hayır’ kampanyası yürüten dönemin Rum lideri  Tassos Papadopulos’a destek verdi...
 Ne var ki; Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin desteklediği kapsamlı çözüm planına Türk tarafı “Evet” demişti...
 “Evet” diyen tarafın ödüllendirileceği yönündeki sözler yerine getirilmedi...
 Öyleyse 12 yıldan sonra yeniden uzlaşı aranıyorsa, baskıların hedefi Kıbrıs Türk tarafı değil, Rum liderliği olmalıydı...
 Ama böyle yapmadılar...
 Gerek AB, gerekse BM yine Rumların yanında yer aldı...
 Özellikle Eide; fanatikler tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmesinin ardından, Rumlara daha da yakınlaşmaya başladı...
 Bunları üzülerek izledik ve izlemeye devam ediyoruz...
 Annan Planı’nda ‘Dönüşümlü Başkanlık’ vardı...
 Garantilerin devam etmesi öngörülüyordu...
 Rum tarafı 12 yıllık aradan sonra hem 4 özgürlüğün, hem de mülkiyette kendilerine önemli avantajlar sağlayan maddelerin kabulünü sağladı...
 Bunlar yetmezmiş gibi, Dönüşümlü Başkanlık ile Garantiler konusunda geri adım attı...
 Ayrıca Yunanistan sürece daha aktif bir şekilde dahil olarak, garatilerin tamamen iptal edilmesi şartını gündeme getirdi...
 Kısaca; Rum-Yunan liderliğince tek taraflı tavizlerle sonuç alma gibi kabul edilemez bir tavır sergilendi... 

Bizler ne oluyoruz?
 
  Mülkiyette sanki sadece onlar kayba uğramış gibi bir tavır sergilenmesi asla kabul edilemez...
 Kıbrıslı Türklerin güneydeki mülklerini de tartışmamız gerekmiyor mu?..
 Larnaka ve Baf Havaalanları kimlerin mülkleri üzerinde inşa edildi?..
 Ve nasıl yapıldı?..
 “Ben yasal devletim” diyerek, 1970’li, 80’li yılların değerlendirmesiyle istimlak edilen mülklerimizin hesabını onlardan sormamız gerekmiyor mu?..
 Adalet dağıttığını iddia eden Avrupa’ya bunları her Allah’ın günü söylemek ve hesap sormak zorundayız...
 Türklerin yeniden güneye dönmeyeceğini bilerek, kuzeydeki Rum mülklerini de ele geçirmek suretiyle bizleri tamamen mülksüz bırakma ve avuç açıp dilenir bir noktaya getirmek istedikleri en ufak bir kuşku kaldırmıyor...
 Sözcü Burcu’nun “Milim gerilemediler” demesinin nedeni budur...
 Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Böyle süreç olmaz” diyerek, tek yanlı taviz beklentilerine tepki göstermesinin nedeni de budur...
 Müzakerelerin son aşamasına gidilirken, Dönüşümlü Başkanlığı kabul etmeyip,  garantileri iptal etme konusundaki taktikleri artık su yüzüne çıkmış durumdadır...
 Gelinen aşamada suçlanması gereken taraf ne Sayın Akıncı, ne de müzakere heyetimizdir...
 Tam tersi onlara destek vermeli ve doğru kararlarını savunmalıyız...
 Yanlışlar karşısında söylenecek sözler söylenmeli...
 Ama doğrular karşısında doğru olanı yapmalıyız...
YORUM EKLE

banner608

banner474