Piyasalarda Türkiye’nin içinde bulunduğu ve büyük oranda Erdoğan’ın sıra dışı politikalarının neden olduğu ekonomik krizden kurtulabileceğine dair derin bir şüphe hâkimdir.
Bu şüphe bir tek endişeden kaynaklanıyor: Erdoğan’ın seçimlerden sonra tayin ettiği Mehmet Şimşek yönetimindeki ekonomi takımının almak istediği önlemleri sonuna kadar desteklemeyeceği.
Çünkü bu önlemler onun seçimlere kadar izlediği ekonomi politikasına yüz seksen derece terstir. Örneğin; Erdoğan faizleri indirerek enflasyona gem vuracağını düşünürken Şimşek ve ekibi (ve dünyanın bütün geriye kalanı) faizleri yükseltmeden enflasyonun kontrol altına alınamayacağını biliyor.
Nitekim bu takımın ilk atılımı faizleri yükseltmek oldu. Piyasanın beklediğinin çok altında bir artış idi, ama doğru yöne atılmış bir adım olarak nispeten olumlu karşılandı.
Piyasa şüphecilerinin düşüncesi Erdoğan’ın, daha önce de yaptığı gibi, birkaç ay içinde sıkılıp eski politikalarına döneceğidir.
Ben emin değilim.
Türkiye ekonomisi denizin bittiği yere yaklaştı. Döviz rezervleri eksidedir. Hayati olan kısa vadeli yabancı girişleri kurumaya yakındır. Ortodoks politikalara dönülmezse zor olan durum imkânsızlaşacaktır.
Erdoğan bunun farkındadır. Bunun içindir ki gönülsüz Şimşek’i Londra’dan kopartıp Ankara’ya gelmeye ikna etti.
Son seçimlerdeki zaferi Erdoğan’ın kendine olan engin güvenini tazeledi. “Ne istersem yaparım, gene de beni seçerler,” inancını güçlendirdi. “Geri çark da edebilirim, geri çarktan da çark…”
Kanaatim, Şimşek ve arkadaşlarının önlemleri özellikle kısa zamanda ekonomide olumlu bir dönüşe neden olursa Erdoğan’ın dişini sıkıp sevmediği yolda yürüyüşüne devam edeceğidir.
Bu olursa ekonomi dengeye gelecek, enflasyon azalacak, döviz girişleri artacaktır.
Bu durum krizi sonlandırır veya hafifletir ama Türkiye’nin ebedi sorununda delik bile açamaz. Bu sorun Türkiye’nin geri ve fakir bir Ortadoğu ülkesi olmaktan kurtulamaması, modernleşememesi ve zenginleşememesidir. Halkın çoğunluğu fakirlik ve orta hâllilik arasında sürünmektedir. Cahillik, bağnazlık, bölünmüşlük had safhadadır.
Bu ana sorunu halletmeye faizleri yükseltmek falan yetmez. Köklü reformlar, çelik gibi güçlü kararlılık gerektirir. Ve vizyon tabii.
Yargı ve eğitim bugünkü acınası durumundan kurtarılmalı, en yüksek standartlara kavuşturulmalıdır. Osmanlı’dan beri Türk düzeninin kanseri olan yolsuzluk, etkin önlemlerle kökünden sökülmelidir. Türkiye sermaye derinliğine sahip olmadığından zenginleşmenin gerçekleşebilmesi için yabancı sermaye şarttır. Bu nedenle yabancı sermaye yatırımları istikrarlı bir çerçeveye oturtulmalıdır. İktidar ve bürokrasinin bugünkü keyfiliği sona ermeli, kim olursa olsun ondan hesap sorulabilmelidir.
Bunları yapabilmiş ve refaha kavuşmuş ülkeler vardır ve izlemiş oldukları yol bellidir.
AKP yönetiminde, bunların olup Türkiye’nin sınıf atlama şansı sıfırdır. Görünürde bu vizyona sahip başka parti de yoktur.
Bu nedenle ekonomiye dair ümitlenebilirsiniz, ama fazla değil...
Yazarın analizleri ve tespitleri yerinde. Palyatif çözüm ve aspirin tedavisi ile nereye kadar. Yapısal reformlar ve liyakat şart.