Başbakan Sayın Tufan Erhüman; Ekonomi ile ilgili önemli bir değerlendirme yaptı. Sayın Erhüman, “ada ekonomilerinde ithalat önemli bir yer tutuyor, ancak bizim gibi ithalatın %95, ihracatında %5 olduğu başka bir örnek yok “ dedi. Yani, doğru temelde, bam teline bastı. Döviz krizinin ateşi içinde üstüne basılan bu bam telini ele alalım.
DPÖ verilerine göre 2017 yılı içinde 105,6 milyon dolar ihracat yaptık.
Ancak 1.672.8 milyar dolar da ithalat.
Yani dış ticaret açığımız, 1.629 milyar dolar olarak gerçekleşmiş oldu.
Bu ciddi dış ticaret açığını ise Turizm ve Eğitim Sektöründen gelen değerle kapatmaya çalışıyoruz.
DPÖ 2017 verilerine göre, Net Turizm geliri 864 milyon dolardır.
Eğitim Sektörü net geliri ise 765 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Bu iki sektörden ülkeye, ekonomiye giren gelir, toplam olarak 1.629 milyar dolardır.
Yani, eğitim ve turizmden ülkeye giren değerin toplamı, ithalat için yaptığımız dış gideri karşılamıyor.
“İŞA İŞA...”
Yani kevgirle su taşıyoruz. Yalnızca kevgirin üstü ıslanıyor. Katkı değerle bir göl oluşmuyor.
Ödemeler dengesindeki bu korkunç açığı kapatmamıza katkı sağlayan iki girdi daha var.
Biri, Diğer Gelirler başlığı altında İnşaat Sektöründen ve Kuzeyde yaşayan yabancıların ve Güneyden gelenlerin kattığı mali girdidir. Bunun miktarı da 143 milyon dolardır.
Diğeri ise TC Yardımlarıdır. Bunun miktarı da 193 milyon dolardır.
Yani Dış Ticaret açığımızı iki ana hizmet sektörden gelen getiri karşılamıyor. Bu açık, İnşaat Sektöründen, Yabancılardan ve Türkiye'den gelen yardımlarla “ işa işa” dengeye giriyor.
Bu nasıl bir ekonomik ayakta kalmak çabasıdır? Toplumsal ortak emek ve kaynaklarla önemli bir girdi Eğitim ve Turizminden geliyor. Ancak bu getiriyi, ithalatla tümüyle dışa yolluyoruz!
Elbette ithalat olacak. Ancak böyle olamaz. Tam dışa bağımlılık ve döviz karşında büyük bir kırılganlık.
Sonra enflasyon Türkiye’de % 12, bizde %24 oldu hayıflanması. Nasıl olmasın?
Hal böyle iken tavuk ithalatının da önü açıldı. Bu, halkın ucuz tavuk eti yemesi olarak gerekçelendirildi. Bu elbette ki meşru bir gerekçedir. Ancak her meşru olan, yerinde olmaz.
Bu konuda atılması gereken adım, öncelikle ithalat mı? Yani, dışa daha fazla para ve toplumsal kaynak aktarmak yolu ile çare aramak, kronik bu yapıyı daha da içinden çıkılmaz kılmaz mı?
YEREL MARKALAR...
Bakın, konuyu açmak için bazı örnekler vermek isterim. Ancak yer darlığı nedeni ile yalnızca sınırlı isimler vereceğim. İsimlerini veremediğim diğer kuruluşlardan özür dilerim.
Eziç, Mardo, Ekor, Çıralı vs. gibi firmalar, kendi alanlarında tüm toplumun, hatta Güney ve Türkiye’den gelen insanlarında takdirini alan işletmelerimizdir.
Bunu sağlayan ise kaliteleri, fiyatları, insan memnuniyeti ve toplumla barışık olmaları oldu.
İsimlerini verdiğim, veremediğim kuruluşlar gibi markalar yaratamazsak, yani üretimin içinde etkin olamazsak, ayakta kalamayız.
Okul kitaplarını, defterlerini bile ithal ediyorsak. Dün, üretim yapan ve marka olanlar ürettiklerinin ithalatçısı oldularsa, herkes samimiyet derecesini önce aynaya bakarak sorgulasın.
Hesap şu olması gerekir. Turizmden, Eğitimden gelen her doların, kaç senti kalıyor ülkede? Gelen her dolarla, ne kadar katma değer üretiyoruz? Esas yurtseverlik, bu değerleri yükseltmekten geçer.
Şimdi tavuk olayına gelelim. Ucuzluk ise mesele, o zaman ithalatla bu ülkeye gelen tüm gıda ve tüketim mallarının da fiyat analizinin yapılması gerekir. Yalnız tavuğun değil. Ancak bir gerçek var. Hacı Ali İşletmeleri bu alanda çok ciddi bir pay sahibi oldu. Ancak çare, Ödemeler Dengesinin bu çok bozuk yapısında, ithalatla daha fazla çıktı yaratmak değildir. Bu yüzden meşru görülen bu adım esasında çok büyük bir yarayı daha da büyütmekten başka bir sonuç getirmeyecek.
Eğer, bu alanda rekabet koşulları yaratmaksa hedef, biraz eskiye bakmakta fayda var. Neden şimdi Kalkınma Bankası marifeti ile kırsal alanda çağdaş normlar içinde organik tavukçuluk desteklenmesin? Neden, devlet yeniden, DÜÇ temelinde kuluçka üretimine bunu destekleyecek içerikte girmesin? Neden ilgili firmalarla -ki ağırlıkla sayı azalmıştır- konu ele alınmasın. Hacı Ali ve Taşkent ile diğerlerinin, ihracat ağırlıklı olarak desteklenmesi gündeme gelmesin.