banner564

“Tavşana kaç, tazıya tut”

ABD Başkanı Sayın Trump’ın, “İsrail- Filistin Barış Planı”,  medya kampanyası eşliğinde, Sayın Yetenyahu ile birlikte açıklandı. Açıklamada Filistin Devlet Başkanının bulunmaması ve yapılan vurgular, bunu tek yanlı bir hale döndürdü. Hele Kudüs konusunda ortaya konanlar, Arap ve Müslüman dünyasında yeni kırılmalara ve ciddi radikalleşmeye yol döşeyecek bir içeriktedir. 
Nitekim, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas’ın ilk resmi tepkisi, “Kudüs satılık değildir” olması, bunun ilk işaretidir. Ayrıca Türkiye’nin, Kudüs konusunda gösterdiği reaksiyon da diğer göstergedir. Böylesi bir değer üzerinden siyaset yapmanın radikalleşmeye besleyeceği açıktır.  Temennim, bunun bölgede yeni gerilim ile iç çatışmaları ve savaşları tetiklememesidir. 
Bu ortam içinde, ABD Başkanı Sayın Trump ile Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, Libya ve İdlip meselesini görüştükleri telefon diplomasisi oldu. Bunun ardından Beyaz Saray Sözcüsü bir açıklama yaptı. Sözcü, Libya ve İdlip görüşmesini açıklarken; “Başkan Trump, Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan arasındaki anlaşmazlıkları çözmenin de önemini vurguladı" dedi. 
Sözcünün bu ifadesi, gerek bizde, gerekse Türkiye’de yadırgandı. Eğer Kıbrıs meselesine, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu sorunlarından kopuk, yalnızca bir Türk – Yunan milliyetçiliği kısır perspektifinden bakarsanız, bu yanılgı değil, çok yönlü bir kaybı getirir.
Kıbrıs sorunu yalnızca, meselenin iç dinamiklerinin biri olan, Türk ve Yunan milliyetçiliği tarafından ateşlenmedi. Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da enerji kaynakları ve yolları üzerinde planları olan büyük güçlerin, dünya hakimiyeti için takip ettikleri politikalar nedeni ile de bu ateş harlandı. Bu, Türk ve Yunan dar milliyetçi çelişkisini besledi. Bundan , “Büyükler" beslendi. 
Bu nedenle dün ENOSİS ve TAKSİM tezlerine yol verdiler. Ama Soğuk Savaş içinde, NATO'nun iki üyesi olan Türkiye ve Yunanistan’ın bir birleri ile çatışıp; Varşova Paktı ve Orta Doğu’da gelişen Bağımsızlık hareketleri karşısında, daha fazla zafiyet içine girmemek için, “batı büyükleri” başka bir yola da girdiler. 1958 sonu ile iki NATO üyesi ile onların etkin olduğu Kıbrıs’ın iki toplumunun, Kıbrıs Cumhuriyeti sentezinde buluşmalarına katkı koydular. Bu ise, dar milliyetçi baskı ile ilerleyemedi. Nitekim, 1964 Kıbrıs çatışmaları ile yeniden, iki NATO üyesinin çatışma ihtimali doğdu. Bu kez, 1.ve2. Achenson Planlarını ürettiler. Rahmetli Rauf Raif Denktaş; “Allah Makarios'tan razı olsun, Achenson Planını kabul etmedi“ derdi. Çünkü adanın ENOSİS olmasını ve %2’nin de Türkiye’ye üs olarak verilmesini öngörüyordu. 
Batı, NATO içinde bir çatışma yaşanmaması güdüsü ile kimi zaman Türkiye’nin, kimi zaman Yunanistan'ın arkasını sıvadı. Ama karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşma oluşmadığı için bu sorun, Kıbrıs’ın iki toplumunu ve Türkiye ile Yunanistan’ı hep ipotek altında tuttu.
 Günümüzde ABD; Yunanistan’ı önemli stratejik ortak, Kıbrıs’ı değerli stratejik ortak, İsrail'i de en değerli stratejik ortak olarak gördüğünü ilan etti. Bu nedenle, İsrail- Filistin planını ilan ettiği günde, Beyaz Saray sözcüsünün, Libya ve İdlip meselesinin görüşülmesi sırasında Doğu Akdeniz’de, Türkiye ve Yunanistan’ın anlaşmazlıklarını çözmelerinin önemini vurgulamasına nasıl hayret edebilirsiniz? 
Ama hayret edilecek tek bir şey vardır. “Tavşana kaç, tazıya tut “ diyen “Ağa babalar”; tavşan salmaktan usanmadı. Fakat, onların saldığı tavşanların peşinden koşmaktan üç ülkenin politika yapımcıları ile halkları koşmaktan hala helak olup, usanmadı mı? Kıbrıs ve Ege ile Doğu Akdeniz’de karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşmayı savunmak, üç ülkenin halklarının hala önemli görevidir.  

YORUM EKLE

banner471

banner474