Taoizm’in kurucusu ve bu yaşam felsefesinin temel kitabı olan Tao Te Ching’in yazarı olan Laozi’nin hangi yıllarda yaşadığı bilinmiyor.
Milattan Önce Altıncı Yüzyıl’da “İlkbahar ve Sonbahar Dönemi” olarak bilinen yüzyıllarda yaşayıp öldüğü tahmin ediliyor.
MÖ 771 - 476 yılları arasındaki bu dönemde, Çin aynı zamanda büyük iç savaşlar ve köklü entelektüel ve felsefi gelişmelere sahne oldu.
Çin’in kuşkusuz en önemli feylesofu olan ve yönetim ve ahlâk konusundaki görüşleri Uzakdoğu’da bugün de etkinliğini koruyan Konfüçyus da bu dönemde yaşadı. Keza Mencius bu çağın düşünürlerindendir.
Bu dönemde Eski Yunan da yaygın bir felsefi araştırma akımına sahne oluyordu.
Batılı anlamda ilk feylesof olarak kabul edilen ve kâinatın doğasının ne olduğunu araştıran Miletli Thales bu akımın en önemli simalarından biridir.
Hayatı Thales ile örtüşen Efesli Heraklitos, değişim ve kalıcı olmamanın kâinatın temel özellikleri olduğunu savundu. Parmenides, Empedokles, Anaksagoras, Milattan Önce Dördüncü ve Beşinci Yüzyıllarda Sokrates ile başlayan ve Platon ve Aristo ile devam eden Yunan felsefesinin altın çağının altyapısını hazırlayan diğer düşünürlerdir.
Budizmin kurucusu olan ve Buda adını alacak olan Prens Siddharta Gautama da o çağlarda yaşadı. O zamanki birçok düşünür gibi tam olarak tarihleri bilinmiyor. Tarihçilerin tahmini MÖ 563-483 yılları arasında yaşadığıdır.
Çin ve Yunanistan coğrafya ve kültür olarak birbirlerinden uzak olmalarına rağmen aynı dönemde yoğun bir entelektüel sorgulamaya sahne oldu.
Herhangi bir tanrıdan buyruk almadan ve peygamberin peşine düşmeden, salt insan aklı ve muhakemesiyle erdemli hayat tarif edildi ve çağdaş uygarlığın payandalarını teşkil eden bilgi ve araştırmanın temeli atıldı.
Tarihin belki de en ilginç tesadüfü, Axial Zaman olarak bilinen bu yıllarda, bu iki ayrı medeniyetin insan varlığı, ahlâk ve gerçeğin doğası gibi konuları aynı zaman diliminde düşünmeye başlamasıdır.
Tarihteki en etkin düşünürlerin bazıları bu yoğun felsefi ve entelektüel mayalanmanın temsilcileridirler.
Eski Yunan’da, “Sokrates-öncesi” olarak bilinen dönemde, Pisagor, Heraklitos, and Parmenides gibi düşünürler fizik ötesi konular ve hakikatin temel doğası gibi meselelerle cebelleştiler.
Sokrates, Platon, Aristo gibi daha sonra gelen feylesoflar felsefi araştırmanın çerçevesini ahlâk ve “erdemli hayat nasıl yaşanır” gibi konuları içine alacak şekilde genişlettiler.
Sokrates’e göre, meselâ, erdemli bir hayat insanın bilgi edinmesi ve kendini öğrenmesiyle mümkün olabilirdi.
Tek tanrılı dinler Çin’de ve Eski Yunan’da formüle edilen ahlâklı yaşam ve bilimsel araştırma konseptlerinin berhava etti. İkisini de yasaklar ve cezalarla sınırlayarak.
O antik inançlarla yaşarken mi insanlar daha doğu yoldaydılar, mutluydular, bugün mü hiç tartışılmayan bir tartışmalı mevzudur.
Bilge insanların tanımladığı gibi bilgi ve kendini tanıma olmadan, ‘hiçbir şey’ olmuyor üstadım. Elinize sağlık kıymetli insan.