Gazetecilik fedakarlık ve cesaret isteyen, zor ve riskli bir görevdir...
Profesyonel gazetecinin çalışma saatini sınırlama hakkı yoktur...
‘Memur zihniyeti’ ile gazetecilik yapılamaz...
Belirli zamanlarda yerin altından çıkarak, sağa, sola çamur atmak veya akıl hocalığı taslamakla gazeteci olunmaz...
Mesleğin ciddiyetini kavrayamıyor, sorumluluklarından sürekli kaçınıyorsanız, gazeteci olamazsınız...
Belki bir süre için maaş alır, basın kartı sahibi olursunuz...
Ama bu durum uzun süre devam edemez...
Mesleğini hakkıyla yapan ve bunu yaparken toplumun ve ülkenin genel çıkarlarını düşünen gazetecilerin dostu az olur...
Sevmeyeni, hatta düşmanı, seveninden daha çoktur...
Eğer bir gazeteci karşınıza çıkıp da size “sevenim çoktur” diyorsa, bilin ki; hem nala, hem mıha vurmasındandır...
Ya da eline çok ciddi belegeler geçtiği halde, önemli yolsuzluk, hırsızlık ve vurgun haberlerine bulaşmamıştır...
Daha da ilerisi, ister sağdan, ister soldan tüm siyasilerle ‘al gülüm, ver gülüm’ ilişkisini başarı ile yürütmesindendir...
İşin dini ve milli yanı
Kıbrıs’ta gazetecilik mesleğinin zor yanlarından biri de, yayınladığınız bir haberin veya bir köşe yazısının ‘kesin milliyetçiler’ veya ‘ırkçı düşünceye sahip olanlar’ tarafından istismar edilmesidir...
Askerlik süresinin kısaltılmasını isterseniz, sizi ‘Rum yanlısı’ ilan edebilirler...
Rum mülklerini yağmalamanın uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunur, zamanında tapu vermekle yanlış yapıldığını söylerseniz daha da ileri giderler...
İlgili makamlara yaklaşıp “bunlar Rum’a hizmet ediyor” derler...
Etkili siyasileri harekete geçirerek, sizi görevinizden etmek isterler...
Bileğinize kelepçe vurdurarak, makamınıza el koyacaklarını hayal ederler...
Bunları geçiyorum...
Son iki gün Diyalog’un manşetinde Rum mezarlığındaki model çekimlerine yer verdik...
Bu hareketin güneyde sert tepkilere yol açtığını belirtirken, yapılan yanlışlık karşısında üzülenlerin ‘özürlerini’ aktardık...
Bu şekilde ilgililere de ‘dini yerlerin korunması’ için bir mesaj vermiş olduk...
Yılların ihmali var
Barış Harekatı’ndan bu yana aradan geçen 40 yıllık süre içerisinde Rumlardan kalma dini yerlere gereken önemi verdiğimizi iddia edemeyiz...
Hemen bir karşı sesi işitir gibiyim:
“Ama onlar da güneydeki mezarlarımızı ve camilerimizi harabeye çevirdiler...”
Olabilir...
Bakımsız kalan yerler varsa bunları bulur, ortaya çıkarır, onların yaptığı gibi uluslararası alanda hak ararsınız...
Bizler bugüne kadar güneydeki dini yerler konusunda hiçbir şey yapmadık...
Bunun baş sorumlusu ise, güneyin unutturulmasını isteyenlerdir...
Limasol’u, Larnaka’yı ve Baf’ı ağızlarına almadılar...
Almak isteyenlere de fırsat vermediler...
Son 40 yılda Kuzey Kıbrıs’ın değişik bölgelerinde yeni camiler inşa edilirken, Rumlardan kalma kiliselerin bakım ve onarımı yapılmadı...
Bazı kiliselerin hayvan barınağı olarak kullanılmasına ses çıkarılmadı...
Paha biçilmez ikonların çalınması engellenmedi...
Rumlar; bu konularda sıkı takipçilik yaptılar ve her fırsatta konuyu KKTC ile Türkiye’nin aleyhinde kullandılar...
Hiç olmazsa bu saatten sonra kuzeydeki kiliselere ve Rum mezarlıklarına sahip çıkılmalı, tamiratları yapılmalı ve koruma altına alınmalıdır...
Bunu başarabilirsek, güneydeki camiler için konuşma hakkımız olur...