Doğal kaynaklar, çevre ve ekonomik kalkınma birbirleri ile sıkı ilişki içendedirler, hatta birbirlerini tamamlamaktadırlar. Bu açıdan içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyıl, insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılamak için dünya limitlerinin fazlasıyla zorlandığı ve gelecekteki yaşamını sürdürmek için yeniden iyileştirmeye çalıştığı zaman olarak tarihe geçecektir.
Yaşamı iyileştirme çalışmaları ile birlikte sürdürebilirlik kavramı da gündemimizde yer almaya başladı. Sürdürülebilirlik, kullanılan doğal kaynağın kendisini yenileme kapasitesinden daha hızlı tüketilmemesini şeklinde ifade ediliyor. Diğer bir değişle kullandığımız kaynağı tükenmeden yenilenebilmesidir. Bu anlamda yaşamın sürdürülebilirliği aynı zamanda doğanın sürdürülebilirliğini de içermektedir. Kimi araştırmacılar sürdürülebilirliğin insanlık tarihinin tarım ve sanayi devriminden sonra üçüncü devrimi olduğunu savunmaktadırlar.
İnsanlık tarihinin ilk devrimi olan tarım devrimi ile birlikte, yazı, yerleşik hayat, iş bölümü, hiyerarşi, üretim fazlası ve ticaret hayatımıza giriyor. İnsanoğlunun hayatına giren yeniliklerle birlikte yeni sorunlar da ortaya çıkıyor, insan ve hayvan gücü yetersiz kalıyor. İnsanlık mevcut enerji kaynaklarının sınırına geliyor ve ikinci devrim gerçekleşiyor, sanayi devrimi.
Sanayi devrimi kömürle çalışan buharlı makineleri insanoğlunun günlük yaşamına sundu. Ardından petrol, doğalgaz gibi diğer fosil yakıtlar kullanılmaya başlandı. Bu dönemde toprağın yerine makineler, feodalitenin yerine kapitalizm, demir yolları ve büyüyen şehirler gibi yenilikler değer kazanıyor. Fakat yine bu yeniliklerle birlikte ortaya çıkan sorunlarla da yüzleşiyoruz. Artan dünya nüfusu, tükenen doğal kaynaklar sorunu ve dünyanın taşıma kapasitesi sınırına erişilmesi. Zaman ilerledikçe, israf düzeyinde tüketim, çevresel bozulma, kentsel bozulma, yoksulluk ve şiddet gibi sorunlar birbirleri ile ilintili olarak karşımıza çıkıyor.
Burada da üçüncü devrim, sürdürülebilirlik devreye gireceği düşünülüyor. Bu üçüncü devrim, siyasi bir devrim olmayıp, insanoğlunun tarihindeki diğer devrimler gibi yapısal bir devrim olacaktır. Sürdürülebilirlik ile birlikte teknoloji insanoğlunun hayatına giriyor. Rüzgâr enerjisi, güneş panelleri, elektrikli araçlar, geri dönüşüm, jeotermal, çevreye duyarlı mimari gibi konularda teknoloji insanoğluna yardımcı oluyor.
Günümüzde dünya yaşamında üç dinamik etkileşim içindedir ve bunlar uyum içinde oldukları zaman sürdürülebilirlik döngüsü işleyecektir. Nüfus, tüketim ve teknoloji. Fakat etkileşim içinde olan bu üç dinamik öğe dünyaya eşit bir şekilde dağılmış değildir. Dolayısıyla her ülkenin sürdürülebilirlik konusunda farklı çalışmalar yapmaları gerekmektedir. Örneğin nüfus konusunda önlem alması gereken ülkelerin başında Hindistan ve Çin gelmektedir. Tüketim konusunda Kuzey Amerika, Avrupa ve Avusturalya’nın önlem almaları gerekmektedir. Teknoloji konusunda ise Afrika, Arabistan ve Orta Asya ülkelerinin ilerlemeleri gerekiyor.
Sürdürülebilirlik, insanoğlunun gelecek nesillerine de yaşam şansı tanınmasıdır. Bu şansı gelecek nesiller verebilmek için, dünyadaki insan nüfusu ve tüketim artışının durması gerekmektedir. Dünyanın taşıya bileceği bir kapasitenin sınırları zorlanmaya başlamıştır. Konusunda uzman Jay W. FORRESTER’in de söylediği gibi “ Nüfus ve tüketimin büyümesi bir şekilde duracak, fakat nasıl duracağı önemlidir.” Herkese iyi pazarlar.