Çeşitli nedenlerden dolayı bazı kimseler, tüm sorunların çözümsüzlükten kaynaklandığını ve bu nedenle her koşulda bir çözüme razı olmamızı savunur.
Kuşkusuz aklı başında olan herkes çözüm ister. Ancak çözümün, geçmişteki sorunların yeniden tekrarlanmasına zemin hazırlayamayacak şekilde olması gerekir.
Oysa halen müzakerelerde verilen korkunç ödünler nedeniyle, kabul edilebilecek olası çözümün, bizi geçmişin karanlık dönemine götüreceği görüşündeyim.
Her şeyden önce iyi niyetle gerçekten kalıcı ve barışın bozulmayacağı bir çözümden yana olanların, geçmişte denenen ve başarısız olduğu kanıtlanan üç yıllık birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde yaşanan sakıncaları mutlaka dikkate alması kaçınılmazdır.
Rumların tutumu ve açıklamalarından, adanın tümünü elde etmelerine olanak sağlamayacak herhangi bir çözümü kabul etmek niyetinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Üstelik aldığı korkunç ödünlere rağmen Rum tarafı, Türk ordusunun da ayrılmasında ısrar ettiğine göre, olası çözümü yine adanın tümüne sahip olmak için sıçrama tahtası olarak kullanmak niyetinde olduğunu gösterir.
Ancak anavatan yanımızda olduğu süre, Rum’un ve içimizdeki yandaşlarının istediği şekilde bir çözümün gerçekleştirilemeyeceği, inkar edilemeyen bir gerçektir.
Bazı saf kişiler, çözüm olması durumunda şimdiki yaşam şeklini sürdürebileceğimizi ve bunun yanında daha başka kazanımlar da elde edeceğimizi hayal ederler. Rum’la birleşmemizin de her derde deva olacağını ileri sürerler. Ancak gerçekte halen elimizde olan olanakların çoğunu kaybedeceğiz.
Birleşik ve Rumların daha fazla söz sahibi olabileceği bir çözümde, Türklere eşit davranılacağını düşünmek saflıktır. Bizimle anlaşmak için görüştüğü dönemde bile düşmanca davranışlardan vazgeçmeyen Rumların, birleşik yönetimde otomatik olarak değişeceğini ve bizimle dostça işbirliği yapacağını düşünmek mantığa aykırıdır.
Ekonomik bakımdan kalkınmamız, gençlerimizin istihdamı ve iç sorunlarımızdan kurtulmamız için Rumların bize yardım edeceğini düşünenler yanılıyor.
Aslında bizim yorumladığımız şekilde iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı bir çözümün kabul edilmesi durumunda bile, şimdiki bozuk yönetim anlayışı ve kötü alışkanlıklarımızı terk etmememiz halinde, sorunlardan kurtulmamız yine mümkün olmayacak.
İç işlerimizde kendi kendimizi yöneteceğimize göre, seçilmiş yetkililer popülist yönetim anlayışı ile hareket etmekten vazgeçmeyecek.
Seçilmişler popülizm ve devlet olanaklarını oy avcılığında araç olarak kullanma alışkanlığından vazgeçmeyecek. Devlet kuruluşlarında nemelazımcılık terk edilmeyecek, hizmetlerdeki laçkalık devam edecek, vatandaşları rahatlatacak iyileştirme olmayacak.
İşte bu nedenle tüm sorunları çözümsüzlüğe bağlamak yerine, önce nemelazım alışkanlığını terk etmemiz, popülizm hastalığından kurtulmamız, bize çıkar sağlayanlar yerine ülkemize yararlı olabilecek kişileri iş başına getirmemiz, sorumlu davranmamız ve seçilmişler de günlük yaşamımızda herkesin ortaya koymakta olduğu sorunların çözümlenmesine odaklanmalı. Kısaca evimizin içini temizleyip düzenlemeliyiz.
Bize karşılıksız her konuda fedakarca yardım eden anavatanın iç işlerimizdeki aksaklıkları düzeltmemiz için yardım etmek istemesini irademize müdahale diyerek karşı çıkanların, öte yandan Rum’la birleşmemizi ve onların yardımı sayesinde sorunlarımızdan kurtulacağımızı savunması büyük bir çelişkidir. Çünkü Rum’un bize yardım etmeyeceği bir yana, birçok konuda tek başımıza karar verme olanağına da sahip olmayacağız.
Sorunları çözümsüzlüğe bağlamak
- 11 Aralık 2019, 10:22
- 45
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi